Artisans Dergi Mayıs-Haziran sayısı için gerçekleşen Lale Belkıs röportajı:
Lale Belkıs - Fotoğraflar : Ahmet Rüstem Ekici |
Yerli yapım filmleri izleyerek büyümüş bir neslin
hafızasında yer edinmiş karakter oyuncuları vardır. Yüksek Olgunlaşma
Enstitüsünde Türk kostüm ve işlemeleri, stilistlik ve mankenlik eğitiminin
ardından ülkemizi uluslararası temsil eden ve ilk milli manken unvanı alan Lale
Belkıs bu oyuncuların başında gelir. Biz onu manken, filmlerin kötü kalpli
zengin kadını ve çıkardığı 45'likler ile müzisyen yönü ile tanımış olsak da
Lale Belkıs 20'nin üzerinde kişisel resim sergisi ile bir çok özel koleksiyona
girmiş yabana atılmaması gereken bir ressam.
Çok yönlü sanatçının İstanbul Moda'da atölye ev olarak
kullandığı mekanında geçtiğimiz ay biten SANATLA YAŞAM isimli sergisi için
kendisini ziyaret edip sanat yaşamı üzerine sohbet ettik.
Biz sizi müzikal, manken ve oyuncu kimliğiniz ile
tanıdık resim ile olan bağınız nereden geliyor?
Benim tasarım eğitimim moda, stilistlik ve kostüm
üzerine ve çok değerli sanatçılardan eğitim alma fırsatım oldu. Bir çok önemli
sanatçının ortaya çıkmasını sağlayan Refiha Övüç'ün öğrencisiydim. Aynı zamanda
Mazhar Resmor, Bedia Akarsu gibi isimlere oldukça yakındım. Olgunlaşmada ilk
desen eğitimimi aldım ama hayatım boyunca kendimi bu konuda geliştirmeye devam
ettim. İlk resim dersimi Hasan Kavruk'tan aldım ardından Bahattin Odabaşı,
Burhan Uygur, Türkan Torumtay gibi büyük isimler ile çalışma fırsatım oldu.
Resim sanatına soyut olarak başladım.
20 serginiz oldu bugüne kadar ilk serginizden bahseder
misiniz?
Manken ve oyuncu olduğum için çok sık makyaj yapardım
ve büyük zamanım ayna karşısında geçerdi. Bir gün tüm makyajımı suratımda silip
karıştırdım ve bu durum bana büyük bir ilham verdi. Kendi yüzüm bana başka
anlamlar yükledi. BOYALI YÜZLER isimli İlk sergim 1986 Yılında Erol Erhan Sanat
Galerisinde gerçekleşti. 40'a yakın çalışmam vardı ve hepsi satılmıştı.
Sonrasında da her zaman kendi duygularım beni yönlendirdi.
Resimlerinizi nasıl tanımlarsınız?
Maskeler kullanmaktan hoşlandım resimlerimde.
Düşüncelerimi aktarma yolunu her zaman soyut resimde buldum, renklerin gücüne
inandım. Sonrasında figürler de ekleyerek soyut figüratif resme geçiş yaptım.
Yaşadığım olaylardan, toplumsal olaylardan çok etkileniyorum. Genel olarak
konu, malzeme ve teknik olarak özgürlükçü olduğumu düşünüyorum. Sınırlanmaktan
hoşlanmıyorum. Etkilendiğim herhangi bir durum beni hissettiğim gibi
yönlendirdi. Resim duygularımı aktarma yolunda en büyük araç benim için.
Tiyatro, opera, insanlar ve doğa her zaman ana konularım oldu. Resimlerime
bakınca oldukça farklı üslupta, serbest olduğunu düşünüyorum.
Resimlerinizin kurgusu için tiyatro sahnesinden bir
kare gibi diyebilir miyiz?
Yaşadığım dünyanın resimleri bunlar, aşk var, kırık
umutlar var, yaşam var, dramımız var. Maskelerimde ve palyaçolarımda da bunların
hepsi var. Her resmim için yazdığım dizeler var. Bakma! ne hüzünler sakladığımı
göremezsin! yazar örneğin bu palyaço resminin altında.
Bir sürü plak yaptınız. Herhangi birinin kapağında
kendi çiziminiz kullanıldı mı?
Olmadı. Benim fotoğraflarım plak için daha cazip oldu
her zaman sanırım kararlar hep bu yöndeydi. Tabi isterdim böyle bir şey yapmayı
çok. O dönem Stüdyo Yaşar'da çekilen fotoğraflarım kullanıldı en çok. İpek
Çoraplar kitabımda da bir çizimi kullanmak istemiştim ama yine karar olarak
portrem seçildi.
Yer aldığınız koleksiyonlar neler? Sizin
koleksiyonlarınızda kimler var?
İsim vermek istemiyorum ama bir çok koleksiyonda
çalışmalarım var. Büyük kurumların, belediyelerin koleksiyonlarında
çalışmalarım yer alıyor. Yakın zamanda açılacak bir sanat müzesininde bana özel
bir bölüm verilecek.
Ben çok kişiden resim satın aldım. Füreya, Hasan
Kavruk, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Hikmet Onat, Bahattin
Odabaşı, Basri Erdem, Nejat
Uygur, Hamiye Çolakoğlu gibi bir çok sanatçının çalışmaları var.
İpek Çoraplar demişken ikinci bir kitaptan bahsettiniz
nedir bu kitap?
İpek Çoraplar hayatımı anlattığım ilk kitabım.
Doğduğum evden günümüze ulaşan bir oto biyografi. İkinci kitabım yine oldukça
kişisel kaybettiğim eşime yazdığım mektuplardan oluşan
"Yalçın'a Mektuplar" olarak Kırmızı Kedi Yayınevi'nden
basılması planlanıyor. İpek Çoraplar yeniden basılacak ama mankenliğin
kuralları olarak bir ilave olacak. Gençlere armağan olarak mankenlik nedir,
nasıldır gibi soruların cevabını veren bölümler eklenecek. Mankenlik bir
tiyatrodur. Beyin ve ayakların birleşmesi gerekir ve taşınacak elbisenin ruhunu
yansıtmak gerekir. Bir şiir kitabı da gündemde.
En sevdiğiniz filminiz nedir?
Bir Demet Menekşe'dir. Selim İleri senaryosu ve Zeki
Ökten'in yönettiği bir film. Dağınık Yatak ve Kalbimin Efendisi sevdiğim diğer
filmler.
Gelecek projeler neler?
Bir film projesi var. 5 Mayıs'ta bir onur ödülü
alacağım. Çeşitli Üniversitelerde söyleşiler var.
Bu röportaj Artisans Dergi 4. sayısında yayınlanmıştır. İzinsiz kullanımı yasaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder