NOMADIC ART CAMP 2016


3100 Metre Yüksekte Bir Sanat Kampı



                                       


"Nomadic Art Camp" açık çağrısının videosunu ilk izlediğimde uçsuz bucaksız yeşil düzlükler, doğal hayat, özgürce koşan atlar ve bir araya gelmiş sanatçıların ortak çalışmalarını görünce oldukça heyecanlanmış ve direk başvurmuştum. Haziran gibi Kırgızistan Bişkek Sanat Merkezi çalışanları ile yazışmalarımızı tamamladık ve 22 Temmuz'da başlayıp 6 Ağustos tarihine kadar devam edecek programlarımızı aldık. Shaarbek Amankul  tarafından oluşturulan bu sanat kampı Kırgız kültürünü tanıtım amaçlı, sanatçıları bir araya getiren ve sonunda bir sergi ile tamamlanan bir kamp.
Bu sene destek aldıkları Christensen Vakfı fonu nedeni ile yerli öğrenci katılımcısı yurtdışı sanatçı katılımcıdan daha fazla olan kampta moda tasarımı, mimarlık, iç mimarlık, minyatür, fotoğrafçılık vb disiplinlerden sanatçı, tasarımcı ve öğrenciler vardı.






Kısaca Bişkek'ten bahsetmek gerekirse; geniş caddelerinde Sovyet mimarsi örneklerini bol bol görebileceğiniz, her köşesi yeşil parklar, Lenin , Manas heykelleri ile dolu bir şehir. Sanki 90'lı yıllarda kalmış dükkanları zamanda yolculuğa çıkmanızı sağlıyor.  2 günlük şehir adaptasyonumuz ardından yollara düştük. İlk durağımız Naryn. Naryn'de aramıza Tacikistan'dan ressam Daler Mikhtodzhov ve minyatür sanatçısı Olim Kamalov katılıyor. Harika doğasını seyrede seyrede 2000 m yükseklikteki Naryn şehrinden Son-Kul gölüne doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca "Soviet Bus Stops" kitabında gördüğüm otobüs duraklarını görmek benim için oldukça heyecan verici bir duyguydu. Her biri birbirinden oldukça farklı formlardaki otobüs duraklarının anıtsal yapıları umarım kültürel miras olarak korunurlar. Otobüs durakları kadar ilginç olan bir diğer şey mezarlıklar. Tengri inanışının hakim olduğu mezarlıklarda ay ve yıldız motifli yurt çadırı şeklinde ya da kilden yapılmış odalar şeklinde mezarlıklar görmek mümkün. Yolda kımız, süt ürünleri, maya vb gibi ürünler satan küçük tezgahlarla da sık sık karşılaşabilirsiniz. Kıvrımlı ve olabildiğince yeşil yollar bizi 3400 metreye kadar çıkarıyor. Bazen yanınızdan hızla bir bulutun geçtiğini görüyorsunuz. Yukarı çıktığınız an sanki hiç dağların tepesinde değilmişsiniz gibi olabildiğince sonsuz düzlük karşılıyor sizi. Yol boyu sürüler halinde koyunlar, inekler, atlar görüyorsunuz. Sonra yurt ismi verilen çadırlar daha sık görülmeye başlıyor ve Son-Kul (Son-Göl) gölüne yaklaştığınız an Manas'ın neden böyle bir coğrafya için savaştığını anlıyorsunuz.






Son-Kul'da ilk kamp yerimiz 15 çadırdan oluşuyordu. Toplam sanatçı ve öğrencilerden oluşan 22 kişilik grubumuz çadırları paylaşarak kampımıza başladık. Vardığımızda hava yavaş yavaş kararmak üzereydi ve ben gece göreceğim milyonlarca yıldız için oldukça heyecanlıydım. Yurt isimli çadırların çapları çeşitli büyüklüklerde değişiyor. Kapı yükseklikleri genelde 160cm genel çadır yüksekliği 3-5 metreyi bulabiliyor. Benim ilk kaldığım yurtun çapı 6 metreydi. İçinde 2 sandık ve 2 yatak vardı. Tepesinde ise günışığı için bir ışık geçirgen bir alan var, bu gece ay ışığı gündüz gün ışığı için oldukça etkileyici bir eleman. Yurt için önce zemin oluşturuluyor, ardından dikey elemanlar ile çatı kilitleniyor ve sonrasında önce hasır malzeme ile çevresi sarılıp ardından yün malzeme ile tamamen kapatılıp, sarılıyor. Dışardan oldukça minimal görünen bu yaşam alanlarının içi olabildiğince maksimal. Bol dokulu, renkli, desenli iç alan yöreye ait motiflerle süslü. Aynı zamanda içinde soba yakıp ısınabiliyorsunuz. Oldukça sert geçen bir gecede soba ile rahatlıkla ısınıp hiç üşümedik. Gece oldu ve fotoğraf sanatçısı Helen Mountaniol ile uzun pozlama çekimler ve yıldızlı gökyüzü çekimleri gerçekleştirdik. Yıldızlar o kadar çoktu ki dış dünyayı bu şekilde görebilmek unutulmaz bir deneyimdi.









Günlerimiz ülkeler arası sohbet, maske yapımı, yünden kumaş yapımı, minyatür teknikleri gibi zanaat işleri ile geçerken bir yandan fotoğraf çekimleri için çevreyi gezmeye devam ettik. Sessizliğin hakim olduğu Son-Kul'dan ayrılmak çok üzücüydü. Sanırım 3 gün Son-Kul için çok kısa bir zaman. Elektrik günde sadece 2 saat solar paneller sayesinde vardı bu yüzden teknolojiden, iletişimden uzak kalmak üstüne çalıştığımız projelere odaklanmamızı sağladı. Son-Kul'da oradan oraya taşınan çadırları, özgürce koşan atları, yıldızları ve sessizliği, boşluğu unutabileceğimi pek sanmıyorum.






Son-Kul ardından Manas destanında oldukça önemli bir yeri olan Issyk-Kul'a doğru yola çıktık. Dünyanın en büyük ikinci dağ gölü olan Issyk-Kul ve çevresi oldukça etkileyici bir coğrafyaya sahip. Kırmızı,yeşil,kahverengi,sarı ve mavinin her tonunu rahatlıkla görebiliyorusunuz. Issyk-Kul'da kaldığımız kamp yerimiz yakınında terkedilmiş bir lojman vardı, fotoğraf sanatçısı Helen ile içeri gizlice girerek ürpertici sessizlikte fotoğraf yolculuğuna çıktık. Terkedilmiş bu lojmanlar gitmemiş olsam da bende Çernobil etkisi oluşturdu.





Issyk-Kul grup olarak en aktif çalıştığımız kamp alanı oldu. Öğrenciler maske, yün kumaş çalışmalarına devam ettiler. Minyatür sanatçısı bulut,at,dere çizimi gibi dersler vermeye devam etti. Tina Steiger bölgenin bitkilerinden oluşan yerleştirmesi için çalışırken ben kampın kurucusu Shaarbek Amankul'un fotoğraf projesi için dev bir kartal ile model olmuştum. Güneş altında bir kartal ile göl kenarında olabildiğince sürreal bir an yaşıyordum korku dolu nefes alış verişler ile. Düzenlemeler ile ortaya nasıl fotoğraflar çıkacağını çok merak ediyorum.






Yurt hayatının en zor yanı duş ve tuvaletti. Geri kalan her şey doğanın güzelliği ile hoş geliyordu. Geceleri kamp ateşi yanıyor, çevresinde daha eğlenceli şekle bürünmüş zihinlerimiz ile eğleniyorduk. Günler sanat ve zanaat arası çalışmalar ile geçti ve doğayı bırakıp şehre doğru yola çıktık. Bişkek'in geniş caddelerine, beton ve bakımsız binalarına dönmüştük. Zor şartlarda geçen yurt hayatı ardından sponsorumuz olan Hyatt Regency Bişkek'te lüks içinde konaklamanın şokunu hala atlatabilmiş değilim. Kırgızistan'da son 5 günüm Bişkek'te sergiye hazırlanarak geçti. Kırgızistan Ulusal Sanat Müzesinde bize ayrılan geçici sergiler bölümüne hazırlık öncesi son bir kez bakarken bir anda duvardan çıkan kocaman bir musluk fark ettim. Ne işe yaradığını algılamaya çalışırken Shaarbek yangın için kullanıldığını söyledi. Sergi başlığımız "Su ve Dağ- Too-Cyy" altında hiç bir çalışma yapmamıştım. İstanbul'dan yanımızda getirmemizi istedikleri çalışmam yurt çadırları hakkındaydı. Kısa bir internet araştırması ile hiç deneyimlemediğim yurt çadırı için teknik çizimlerden oluşan, soğuk hisli bir çalışma gerçekleştirmiştim. 6 parçadan oluşan bu çalışmamda yurt çadırı gibi insanı bir araya getiren, içi  dışına olabildiğince zıt renkli ve dokulu bir dünyası olan mekana teknik çizim soğukluğu ile yaklaşmıştım. Çadıra desen olarak QR kodu deseni ve bu desenee Manas destanından bir cümle eklemiştim. Kampta oluşturduğum çalışmam ise 3 fotoğraf düzenlemesinden oluşan "var oluş" isimli seri idi. Günlerce içinde dolaştığım sonsuz boşluğa 3D çizimler yapıp, taramaları güneşin aynı açısına göre alıp gölgelendirdikten sonra çektiğim fotoğraflar ile birleştirmemden oluşuyordu. Kampta belirlenen "su ve dağ" için Thales'in öngörülerinden günümüze bir sistem üzerine düşünüyordum ki, müzedeki musluğu görür görmez aklıma yerleştirmem için bir fikir geldi. O musluk defalarca kullanılmıştı. Müze ve o musluk darbeler, yangınlar,yağmalanmalara şahitlik etmişti. Soluğu Kırgızistan'ın en büyük Çin pazarı Dordoi'da aldım ve daha önceki yerleştirmelerimde kullandığım renkli plastik toplardan 300 adet aldım ve beyaz bir hortum seçtim. Yerleştirmemi mekana özgü şekilde kurgulayarak, mekanda var olan bir elemanı eserin çıkış noktası haline getirerek oluşturdum. "Too" ismini verdiğim yerleştirme su kirliliğine bir göndermeydi.




5 Ağustos günü sergimiz açıldı. Oldukça ilgi gören bir açılış oldu. Ülkemizde pek alışık olmadığım bir sanat yaklaşımı ve kitlesi vardı. Açılış için yere halı serildi, mikrofonlar konuldu. Uluslar arası bir organizasyon olması nedeni ile yabancılara olabildiğince misafirperverlik gösterdiklerinden emin olmak isteyen insanlar vardı. Teşekkür ve destek konuşmaları ardından sergi oldukça eklektik müzik yapan bir grubun performansı ile açıldı ve 1 ay süre ile devam etmesi planlanıyor. Müze oldukça geniş bir koleksiyona sahip. İçeride Sovyet döneminden günümüze bir çok sanatçının çalışmaları sergileniyor.





Kırgızistan çok fazla konu üzerine net şekilde düşünmemi sağladı. Kate Bush şarkıları eşliğinde yürüdüğüm sonsuz çimler beynimde dönen onlarca fikire ev sahipliği yaptılar. Dünya gezmek için yeterince büyük ve zaman az. Gördüğüm bir yeri tekrar görmek yerine başka bir bölge görmek için planlar yapmama rağmen özellikle Son-Kul gölü nedense beni çağırıyor tekrar ve şimdiden özledim. Kim bilir belki seneye yeniden "Nomadic Art Camp" için başvururum.


ahmet rüstem ekici
Kırgızistan Ulusal Sanat Müzesi

Yazı ve görseller : Ahmet Rüstem Ekici   instagram: ahmetrustem

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Dekorasyon Tavsiyeleri No:5 Duvarlara tablo yerine alternatifler - Tabaklar

SANATLA DOLU BİR YAŞAM : LALE BELKIS

About Augmented Reality Exhibition "Hamam"

Aslında Özgürsün

DÜNYA SANAT GÜNÜ İZMİR'19

OMM Açılıyor!

Başka Dünya