Nişantaşı Ahmet Fetgari Sokak’ta vitrini ile içerde
ne olup bittiğini tasarım severlerin oldukça merak ettiği bir mekan ECNP
Galeri. Ela Cindoruk ve Nazan Pak'ın ortaklığında ortaya çıkan bu marka zamanla
gelişerek küçük bir atölye satış dükkanından geniş bir tasarım galerisine
dönüşüyor. Endüstri ürünleri tasarımı eğitimleri yanı sıra uluslararası
görünürlükleri oldukça başarılı işlere imza atan iki tasarımcının tasarladığı,
ürettiği ürünler için zamansız demek yanlış olmaz.
Neredeyse 30 yıllık tasarım ve başarı dolu
geçmişi olan her iki tasarımcının, eğitim ve profesyonel hayat serüvenlerine
baktığımız zaman sanattan hiç kopmadıklarını görüyoruz. İkisi de bir çok sergi
için çalışmalar üretmiş, temalara göre özel ürünler tasarlamış heyecan verici
tasarımcılar. Ela Cindoruk Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri
Tasarımı Bölümü’nden mezuniyeti ardından New York Parsons School of
Design’da metal biçimlendirme ve takı tasarımı eğitimini tamamlıyor. Aynı okul
ve bölümden mezun Nazan Pak eğitimi ardından Kapalıçarşı'da Levon-Raffi
Şadyan atölyesinde metal işleme üzerine çalışıyor. Kendi isim baş
harfleri ile oluşturdukları marka olan, atölye olarak kullandıkları, satış
ve aynı zamanda tasarım sergilerine ev sahipliği yaptıkları ECNP Galeri'de
bir araya geldik ve sanat, tasarım ve takı tasarımı üzerine konuştuk.
Birlikte Türkiye'nin tasarım geçmişinin gelişimini
gördüğünüz yıllar boyu çalıştınız ve kendi markanızı oluşturdunuz. Bu kadar
işlevsel bir mekanın hayata geçmesini kurgulamış mıydınız?
Ela Cindoruk: Hayalini kurmuştuk, ama kurgulamamıştık.
Burayı bulunca, geniş alanımız oldu. Ön tarafta sadece kendi mücevherlerimizi sergileyip
satışa sunuyoruz. Atölyemiz de burada ve arkadaki alanı da tasarım galerisi
olarak kurgulayabildik. Tasarım galerimizde farklı konularda çalışan tasarımcıların
çalışmalarına yer veriyoruz. Daha önce Atiye Sokak’taki küçük dükkanımızda da
farklı tasarımcıların işlerini dönem dönem sergilemiştik. Bizim için tasarım ve
zanaat önemli, bu ikisinin doğru ve hakkıyla birlikteliği, görünürlüğü ve değer
kazanması çok önemli. Sergi alanımız ile bu kavramlara bizim gibi yaklaşan tasarımcıları olabildiğince
destekliyoruz.
Bu mekana geçmemiz daha rahat çalışmamızı ve istediğimiz
gibi farklı konularda sergiler açabilmemize olanak sağladı.
Nazan Pak: Hep böyle bir yerimiz olsun
istiyorduk. Atölye ve sergileme alanı bir arada bu mekanda. Şu an atölyede
3 kişiyiz. Dönem dönem yanımızda yetiştirdiğimiz stajerlerimiz oluyor.
Sergilediğiniz işlerde nelere dikkat
ediyorsunuz?
E.C: Öncelikle tasarıma önem veriyoruz. Ancak tasarım
kadar işin zanaat boyutuyla da ilgileniyoruz. Burada sergilediğimiz işlerin özgünlüğü,
hakkıyla tasarlanmış olması, iyi ve yeni
fikirler yada bakış açıları sunması kadar malzemesi, işçiliği, üretim tekniğine
gösterilen özen de bizim için ve zanaatin devamı ve gelişmesi için çok önemli. Bazen harika fikirlere sahip
tasarımcıların çalışmalarını özensiz işçilik yada malzemelerle ürettiğini görüp
üzülüyoruz.
Biz sanat galerisi değiliz. Odağımız tasarım ve
zanaatin nitelikli birleşimi. Yılda ortalama 5 sergiye ev sahipliği
yapıyoruz ve 3 hafta sürüyor sergilerimiz. Ayrıca yazları da koleksiyon
sergileri yapıyoruz. Geçen yaz Sezgin Akan'ın çağdaş mücevher koleksiyonunu
sergiledik, bu yıl Nazan'ınkini sergileyeceğiz.
3D Print teknolojisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
E.C: Hakkıyla kullanıldığı sürece şahane bir teknoloji.
Seri üretim için kullanıldığında, ki mücevher endüstrisi çok hızlı uyarladı,
hepsi birbirine çok benzer, tekrar eden çalışmalar sardı çevremizi. Aslında hakkını
verdiğinizde olanağı çok, gelişmeye ve yaratıcı işlere olanak sağlayan bir
teknoloji. Elde yapmak istediğinizde kolay kolay yapılamayacak bir şeyi
üretebilmek müthiş bir olanak ve özgürlük sağlıyor. Şimdi malzemeleri de
çeşitleniyor. O da ayrı bir zenginlik, yeter ki yeni fikirlerle birleşsin.
N.P: Düşünüp de elde üretemeyeğimiz formları
üretmemizi sağlıyor.
Peki bu teknoloji bu mesleğin geleceği ile alakalı bir
kaygı oluşturuyor mu?
E.C: Negatif olacağını pek düşünmüyorum. Olmamalı da. Fotoğrafın,
resmi yok etmesi gibi birşey olur bu. Herhalukarda günümüzde bu gelişen yeni
teknolojilerin el işçiliğinin değerini arttırdığı kesin. 3D teknolojisi de
kendi dilini oluşturacak zamanla bence ve o da diğer üretim teknikleri gibi
yerini alacak seçenekler arasında.
N.P: İkisini bir arada kullanan tasarımcılar da
var. Formları bu teknolojiler ile oluşturup mine işçiliğine devam eden
tasarımcılarımız da mevcut ya da farklı şekillerde zanaatı ve teknolojiyi
birleştirenleri. Zanaat ve teknoloji birbirinden besleniyor. Ama ortaya güzel
çıkmış bir el işçiliği ürününe her zaman daha farklı bir talep var.
Takı cinsiyeti olması gerek bir obje midir? Takı
tasarımının kadınlara daha çok hitap eden bir sektör olması neyin sonucu?
Aslında çok yapay bir yönlendirme oluyor dünyada. Mücevherin
illa da kadınlar için olduğunu düşünmüyoruz ama tüm dünyada bugün böyle bir
ayrım var gibi. Tarihe baktığımız zaman erkeklerin de kadınlar kadar hatta daha
fazla takı kullandıklarını görüyoruz. Gerçi yurtdışında erkeklerin oldukça cesur
mücevherler kullandığını da görebiliyoruz. Örneğin Marcel Wanders inciyi şahane
bir şekilde taşır. Sanırım bu şekilde koşullanmışız. Bizim tasarımlarımız
herkes için.
Genel olarak sektörün gelişimi için neler
söylersiniz?
N.P: Seri üretimde oldukça gelişmiş bir sektör. Hatta
o kadar seri bir üretim var ki bir çok ürün ruhunu kaybediyor. Örneğin benim
çalıştığım zamanlarda Kapalıçarşı'da döküm atölyeleri çok yeniydi. El işçiliği
ile çalışan atölyelerin sayısı çok daha fazlaydı. Döküm ve yeni teknolojiler
ile atölyeler neredeyse aynı ürünleri piyasaya sürmeye başladı ve her yerde
benzer ürünleri görmeye başladık. Yurt dışı firmalarının çıkardığı ürünlerin
taklidi ile her şey değişiyor. Bir yandan da belirli sayıda üretilen, daha
çağdaş diyebileceğimiz, özel parçalar çalışan tasarımcıların sayısı da artıyor.
E.C: Mücevher sektörümüz bildiğim kadarıyla
üretim kapasitesi olarak dünyada 3. büyük. Ancak ne yazık ki hala tasarım
konusunda problemli bir sektör. Kendi dilini, kimliğini oluşturamamış,
kopyacılık / esinlenme ile besleniyor. Tasarımcılarımız olsa da işverenin
bilinçli olması, tasarıma değer vermesi, yeni fikirlere açık olması gerekiyor.
Şu anda, dışardan bakınca, sektör işverenin tasarımcıları nasıl yönlendirdiği
ile şekilleniyor gibi görünüyor.
Sezonlara ya da temalara göre mi çalışıyorsunuz?
N.P: Tüm tasarımlarımızın zamansız olmasına önem
veriyoruz. Ela'nın tasarımlarına baktığımızda çalışmalarının nasıl evrildiğini
görebiliyoruz. Benim çalışmalarım için de bu geçerli. 3 yıl önceki bir
çalışmasının bugün hangi forma girdiğini gözlemleyebiliyoruz. Temalarımız
elbette var ama sezon geçerli bir durum değil.
E.C : Sezonlarla çalışmıyoruz, hiç çalışmadık. Bizim
işlerimiz o sıradaki fikirlerimiz ile o fikirlere uygun malzemeyi, tekniği
arayıp bulduğumuzda, birbirlerini tamamladıklarında ortaya çıkıyor. Bir işi
yaparken başka fikirler doğabiliyor o çalışmadan. Sürekli bir hal bu bizim
için, her iş birbirini takip ediyor, birbirinden, bir öncesinden besleniyor.
Ben modanın yarattığı sürekli tüketelim, her sezon bir
önceki sezonu yok edelim halini de doğru bulmuyorum. İnanılmaz boyutlarda bir
tüketime ve üretime yol açıyor. Her sezon bir temanın olması bir sezon sonra eskimesi,
kaldırılıp atılması... Dünya kaynaklarını kötüye kullanıyoruz.
Kendi tasarımlarınız için giyilebilir sanat diyebilir
miyiz?
E.C: Evet, diyebiliriz. Mücevher, beden üzerinde
olduğunda görevini yerine getiriyor. Üstelik insan bedeni ile buluşup dolaşıma
çıktığı zaman başka insanlarla da etkileşime giriyor, görünürlüğü artıyor,
görücüye çıkıyor. Bu nedenle de bir çeşit iletişim aracı da bir yandan mücevherlerimiz...
Çalışmalarınız genellikle kaç adet üretiliyor? Edisyon
sayısı var mı? En sık kullandığınız malzemeler neler?
İşlerimizi üç grupta toplayabiliriz. Tek parça
olanlar, limitli sayıda ürettiklerimiz ve çoğaltılanlar olarak. Sergiler için
yaptıklarımız genellikle tek parça veya kısıtlı sayıda ürettiğimiz işlerden
oluşuyor. Bir de sayısız çoğalttığımız işler de var. Ama bunlarda bile çoğu
işimizin el işi olması sebebiyle, ya da her seferinde aynı taşı bulamadığımız
için farklılıklar olabiliyor.
Geleneksel mücevher anlayışının aksine, çağdaş
mücevherde yeni fikirler, yeni bakış açıları kullanılan malzeme değerinden daha
önemli. Biz de bu anlayış ile üretiyoruz çalışmalarımızı.
Geleneksel altın, gümüş, pırlanta, inci, mine işçiliği
gibi malzeme ve tekniklerin dışında titanyum, kağıt, epoksi, polyester gibi malzeme
ve tekniklerle çalışıyoruz. Malzeme tutkumuzu, düşkünlüğümüzün Endüstri
Ürünleri Tasarımı eğitimimizden kaynaklandığını düşünüyoruz.
Keyifli sohbetimiz için çok teşekkür ederiz...
Bu Röportaj Artisans Dergi 4. Sayı'da yayımlanmıştır. (Mayıs-Haziran)
Yorumlar
Yorum Gönder