Sanat ile Devam Eden Bir
Hayat
Mahmut Nuvit Doksatlı
Mahmut Nuvit Doksatlı , Fotoğraf : Hakan Sorar, 2017 |
Eğer sergileri, açılışları takip eden bir sanat izleyicisi iseniz, onun
adını duymamış ya da açılışlarda karşılaşmamış olma ihtimaliniz çok azdır.
Mahmut Nüvit Doksatlı enerjisini tamamen sanata harcayan bir sanat adamı.
Mahmut Nüvit enerji kaynağı sanat olan gerçek bir sanatsever. Her sergiyi,
atölyeyi, konuşmayı yakından takip eden, ofisini aynı zamanda çeşitli sanatsal
sunuşlar için bir buluşma merkezi gibi kullanan sanat aşığı bir isim. Onunla
her buluşmamızda kendisinden sanata dair güncel haberler aldığım gibi geçmiş
anılarını dinlemek de bana her zaman keyif verir. Döneminin sanatçıları ile
kurduğu oldukça yakın bağ ve aktardığı her anı, ülkenin sanat adına gidişatını
özetleyen ders niteliğinde.
Mahmut Nüvit Doksatlı, Bauhouse stili bir okul olan Tatbiki Güzel
Sanatlar okulu içmimarlık bölümü mezunu bir içmimar. Kendi hocaları Cihat
Burak, Mümtaz Işıngör, Güler Güngör Gülsün Karamustafa, Balkan Naci İslimyeli,
dışında Adnan Çoker, Özdemir Altan, Devrim Erbil, Nur Koçak, Seyhun Topuz,
Füsun Onur, Candeğer Furtun, Koray Ariş, Komet, Mustafa Ata, Yusuf Taktak, Serhat Kiraz gibi akademiden kıdemli isimler
ile oldukça yakın bağ kurmasını sağlıyor. Kuvvetli çizim becerileri dışında iyi
bir izleyici ve okuyucu olmanın verdiği bilgi birikimi ile sergi metinleri,
günceler, kitapların yazımına büyük katkılar sağlıyor. 1976 lardan günümüze
Türkiye'deki sanatın ilerleyişine ettiği şahitlik, onu göz ardı edemeyeceğimiz
bir sanat bilirkişisi olarak adlandırmamızı sağlıyor. Yakın zamanda moderatörlüğünü
üstlendiği "ortak noktası Türk Sanatının dünyada dolaşım sorunlarını
irdeleyen, sanat tarihi sözlü tarih belgeseli ile, sanat tarihinin kırk yıllık
bir zaman diliminde ki gözlemci tanıklığı, siz bu satırları okurken Youtube a
yüklenmiş olacak. Ayrıca bu söyleşiyle ‘2017 GÜZÜ, Kültür Endüstrisinin Dökümü’
kitabının çalışmalarını bölmüş olduk.
Çok yönlü hayatınızda
sanat hep ön planda. Sanat adına kendinizi ne olarak
tanımlıyorsunuz?
Sanat-evet-hayatımda hep ön planda idi. Çocukluğumda boyalarla oynar, kitap
okumayı sever, kendi kendime oyunlar sahnelerdim ve yetişkin olunca da hep bu
temayüllerim ve yeteneklerimi gerçekleştirdim. Tiyatro yaptım, yeteneklerimle
güzel sanatları kazandım birçok özel mimari içmimari ve şehircilik projeleriyle
iştigal ettim ve 20’li yaşlarımdan beri de sanat üzerine yazıyorum. Sanatı
pratike etmem sanat sorunlarına içerden bakmamı sağladı bu da diğer
sanatçıların çok özel dünyalarında bana da özel bir yer sağladı. Kendimi sanat
‘şeyi’ olarak tanımlıyorum. Yani her şeyi. Son iki yıldır sanatçı danışmanlığı
yapıyorum. Beraberce sanat strajeleri üzerine çalışıyoruz. Bir nevi
emprazaryoluk. Paralelinde sergiler yapmak, arşivler üzerinde çalışmak ve
hakkında yazılar yazmaktan zevk alıyorum. Şeker Ahmet Paşa gibi sergilerde
teşrifatçılık yapıyor, davetli listesi hazırlıyor, sergilerin daha iyi olması
için gayret ediyorum. Sanatta
tarafların buluşması için gayret ediyorum. Eserlerin uygun koleksiyonlarda yer
alması da buna dahil.
3-Okul hayatından bugüne
hangi sanatçılar ile yakındınız?
Sanatın merkezinde 60 kişilik bir listem var. Fakat bunların ancak 15
tanesiyle çok yakın ilişkim oldu diyebilirim. 40 yıldır da bu ilişkilerin
muhafaza edildiğini düşünecek olursanız en küçüğü 55, en büyüğü 90 yaşında bir
skaladan söz ediyoruz. Tabi 55 yaşındakilerle 30 yıldır beraberim ama 40 -50
yıl devam etmeyeceğini kim bilebilir. Sanatçılar gözümün önünde sevdiler,
terkedildiler, evlendiler, boşandılar, hastalandılar, hayal kırıklığına
kapıldılar, emekli oldular, mücadele ettiler. Hayatın içinde her şeyi
sanatçılarla paylaşan bir figür belki de dünyada geçmiş yüzyılda kalmış bir
örnek. Bu gün etrafımda böyle bir örnek yok. Daha doğrusu Türkiyede benim
dışımda böyle bir örneğe rastlamanız da olası değil. Bir miktar Sezer
Tansuğ’un, kendini, ait olduğu ve beraber mücadele ettiği bir sanatçı grubuyla
hareket ederken teşhis etmiştim. Bu gün daha çok sanatçının ne yapması
gerektiğini söyleyen sanatçıyla kavga eden, küsen, sanatçıyı ucuza kapatıp
pahallıya satmaya çalışan figürler dolaşıyor ortada. Bir de sanatçıyla fotoğraf
çektirerek samimiyet tesis ettiklerini düşünenler var. En azından ilişkiler
oldukça mesafeli.
4-Çok kuvvetli bir çizim
yeteneğiniz var siz neden bir sanatçı olmadınız?
Olmadığım söylenemez. Kuvvetli bir eğitim aldım ve hep eser ürettim. Mimari
güzel sanatların bir dalıdır. Ama kastınız işe yaramayan bir sanatsa evet
kendimi öyle ifade etmedim. Hayatta hep ne istediysem onu yapma lüksüm oldu. İşe
yarayan ve yaramayan eserler arasında gidip geldim. Şimdi sanatta kırk yılımı
özetleyen bir sergiye hazırlanıyorum bu sergide topluca bu git-gellerimi hep
beraber değerlendireceğiz.
5-İç Mimari
projelerinizi yönlendiren sanat eserleri oldu mu hiç? (var olan bir esere uygun
mekan tasarımı vb?)
Daha önce yapılmış bir röpörtajda sadece kendisine hizmet eden duvarlar
yaptığımdan bahsetmiştim. Kendi kurduğum konstrüksüyonun sadece kendine hizmet ettiğini düşünüyorum.
Bunun dışında bazı işlerimde Seyhun Topuz’u, Osman Dinç’i, Yusuf Taktak’ı, kuvvetle düşündüğümü ve yerleştirdiğimi söyleyebilirim
ama dekorasyon amacıyla değil konstrüksüyonun devamı olarak bir form dünyasını
paylaştığımıza inanarak
6-Kendi eğitim döneminiz
ve şimdiyi kıyaslayınca neler söylersiniz?
Şimdi bir kitap hazırladığım için özellikle bu konuları masaya yatırdım. Kültürel
devamlılık benim için çok önemli. Kısaca özetleyecek olursam, dünya büyük bir
hızla değişiyor. Bunda zamanın hızlanmasının da çok büyük etkisi var. ‘An’a
kitlenen ve geçmişle bağlarını koparan bir ‘şimdi’ci nesil için değişik
vesilelerle geçmişi hatırlatacak etkinlikler yapılıyor. Müze, bienal gibi
kurumlarının gündeminde hep bu var. Bu seneki sergilerin ortaklaşa temaları bu
konuyu kendine dert edinmiş görünüyor.
7-Kurumların genç
sanatçılara yönelik yaklaşımlarını nasıl buluyorsunuz? Sanata ve sanatçıya
destek için geçmişe bakınca neler yapılmalı neler yapılmamalı ?
Kurumlardan, eğitim kurumları, devletin kültür yapılanmasını, belediyeleri,
müzeleri, vakıf ve benzeri kurumlarını anlıyorum. Çerçeveyi böyle çizersek
burada en sorunlu yapı devlet, belediye ve sanat eğitimi ile ilgili kurumları
sayabiliriz. Sanat eğitimi veren kurumların sayısı ve çeşidi belirsiz. Bir
devlet politikası olarak bu okullar, sayabildiğim 86 adet sayamadığım daha
fazla yurt sathına yayılmış vaziyette açıldı. Eğitim kaliteleri çok da
gözetilmeden…. Zaten bu kadar çok okula nereden eğitim kalitesi
yetiştirilecekti ki. Eğitim çok kötü yapılandı. Amacı da sanatçı bireyler
yetiştirmek değil, bu okulların kurulduğu illerin ilçelerin ahalisine bu
gurbetçi öğrencileri bir gelir kapısı gibi sunmaktı. Tabi en tepeye siyasi
iktidarın denetiminin buyruğunda bir yapı kurulmaya çalışıldı. Buna rağmen bu
siyasete uygun insanlar yetişmediği de anlaşılınca bu okulların kariyer
yapılanması bıçakla kesilir gibi kesildi. Bu gidiş devlet okulların açıldığı
gibi kapanmasına kadar gidebilir. Özel okulların önünde ise malum sadece
diploma isteyen öğrenciler yığıldı. Hocaları da ona göre giderek -kabul
ederlerse- ekonomik yapının pazarlığa açık yapısına uygun olarak yerlerde
sürünen maaşları alarak işlerini yapmayı kabul edecekler. Okul ve öğrenci
sayısının artması ve devlet okullarının yaygınlaşmasıyla beraber öğrenci profili
de değişti. Fakir ailelerin, sanatçı adayı çocukları, kendi dünyalarında kendi
yalnızlıklarıyla mücadele ediyorlar. Bundan çok etkileniyorum. Keşke daha fazla
burs imkanları olsa. Öte yandan 2018 yılı Tasarım Bienaline giden yolda eğitim
sorunları bütün dünyada kamuya açık tartışılacak (Okulların okulu) umarım bu
tartışmalara herkes katılır ve sonuçları herkesin ortak iyiliğine olur.
Belediyeleri ise hiç ayırt etmeden soruyorum: Acaba gerçekten çağdaş
kriterlerle yönetilen bir müzeleri-hadi müzeyi bırakın-bir sergi salonları var
mı?
Bir tane örnek yok. Siyasi partiler de sadece popüler kültürle
ilgileniyorlar. Bu güne kadar Ecevitin dışında duvarlarına resim asan bir
başbakanımız olmadı cumhuriyet tarihimizde. Yine de sanatçının izlediği çok
özel ve gizemli bir yol var hayat içinde taşların arasından beklenmedik bir
anda kafasını uzatan harkulade bir çiçek gibi. İşte bu çok özel ve gizemli yola
inanmaya devam edeceğim.
9-Ofisinizi aynı zamanda
bir sanat merkezi olarak kullanıyorsunuz. Bu
deneyim
merkezinden biraz bahsedebilir misiniz?
Kendi yaşama biçimimi paylaşıyorum sadece, bir şey olması için gayret
etmiyorum. Belki biraz kültür kurumuna benziyor. Bir odası tamamen Arşiv ve
kitaplar, gününe göre sunduğum sanatçıların eserleri, sanatçılar, sanat
yazarları, sanat sever ve koleksiyonerlerin buluşması ve beraber geçirilen
saatler sizde bu duyguyu uyandırmış olabilir. Sanat meseleleri üzerine bazen
tek başına bazen de beraber kafa yorduğumuz bir yer orası. Tabi gerçek bir
merkezim olsun isterdim. Yapmayı istediğim pek çok şey için enerjim yetse bile
olanaklarım yetmiyor bazen.
10- Gelecek projeler
neler?
Şu an kendi 40. Sanat yılımla ilgili bir sergi hazırlıyorum. Ayrıca tasarım
üzerine hazırladığım kitabı bastıracağım hem de sergisini yapıp kendi sergimle
beraber yurt sathında seçilmiş bazı okullara o sergiyi gezdireceğim kitabın da
lansmanı olur. Her seferinde yanıma üzerinde çalıştığım bir tasarımcıyı alıp o
gittiğimiz okulda tasarım ve sanat üzerine konuşulsun istiyorum. Yine yukarda
bahsettiğim üzere sanat endüstrisinin durumu üzerine bir döküm hazırlıyorum
herkesin kullanacağı bir durum tesbiti olsun isterim. Ara Güler için bir kitap
hazırladım gerçi çok yapıldı ama bu da çok güzel Ara Güler’in beğendiği bir
kitap olacak. Türkiyede eleştirel sanatla ilgili bir kitap yapmayı çok
istiyorum. Şimdiye kadar yazdıklarımı toparlayacak bir kitap. Türk sanatının bu
çok özel başlığı tüm dünyayı da ilgilendirir diye düşünüyorum. Sanatçı
monografileri var yapmayı çok istediğim başladığım hatta.
Sergi projelerim var. Belgeselerimin devamını çekmek istiyorum. Daha ne
olsun? Bir ömre daha ihtiyacım var yada elimi çok çabuk tutmalıyım.
Bu röportaj Artisans Dergi'nin 7. Sayısı olan Kasım-Aralık sayısında yayınlanmıştır. İzinsiz kullanımı yasaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder