Türkiye'nin İlk Artırılmış Gerçeklik ile İlişki Kuran Kişisel Sergisi - H A M A M



Ahmet Rüstem Ekici
“Hamam”
09.11.2019 – 07.12.2019
Galeri Bu Pavilion


Yıkanma,arınma,kirlenme, haz,ölüm, su,susuzluk,
terleme,üşüme,ısınma gizleme,gizlenme,
mozaik,mermer,çini, sınırlar,oryantalizm
mimari etkileşim,temas sosyalleşme,örgütlenme,
örtünme,soyunma,giyinme,yenilenme,
buruşma,boşalma,boşaltma, korunma,koruma, kokma,
peştamal,tas, kubbe, soğukluk,ılıklık,sıcaklık
üzerine görsel hikayeler...







Galeri Bu Pavilion 09.11.2019 – 07.12.2019 tarihleri arasında Ahmet Rüstem Ekici’nin “Hamam” sergisine ev sahipliği yapıyor. 

Sanatçı Ahmet Rüstem Ekici’nin “Hamam” sergisi, mekânın toplumsal hafıza ve sosyal yaşamdaki temsiliyeti üzerine odaklanıyor. Sergi beden ve cinsel yönelim bağlantılarıyla birlikte hamamın kamusal karşılıklarını irdeliyor.

"Hamam" kültürü her daim sosyalleşmeye, isyanlara, örgütlenmelere, zevke, şifaya, cinayetlere, efsanelere ev sahipliği yaparken sanatçı Ahmet Rüstem Ekici'nin bakış açısıyla başka boyutlara taşınıyor. Sanatçının kişisel deneyimleri ve toplumun sessiz kalmayı öğrettiği LGBTI+ ve cinsiyet rollerindeki sınırlar, arkeolojik nesneler olan mozaiklerle beraber bilindik formlarından farklı yoğruluyor. "Hamam" böylelikle görülmedik hikayeleri anlatırken interaktif bir mekân sunuyor. 

Sergi Ahmet Rüstem’in son dönemlerde üzerine yoğunlaştığı 3D animasyon, tekstil baskı, seramik, 3D print, gibi güncel tekniklerle ürettiği çalışmaların yanı sıra, tamamı AR ile ilişki kuran ilk sergi olma özelliğini taşıyor. 



Hamam sergisi, 09.11.2019 – 07.12.2019 tarihleri arasında, Pazar ve Pazartesi günleri hariç her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak. 
Açılış: 09.11.2019 / Cumartesi | 18.00 – 21.00







Soğukluk,sıcaklık,ılıklık ve cehennemlik bölümlerini 4 farklı sanat yazarının ele aldığı hamam sergisinin metinleri şu şekilde. 


hammam hamam turkish bath bath house gay exhibition sergi art

Homoerotik bir sergi; hamam

Lütfiye Bozdağ

AICA üyesi, sanat eleştirmeni

 

Hamam konseptinden yola çıkan Ahmet Rüstem Ekici, Galeri Bu’da gerçekleşen sergisinde yer verdiği son çalışmaları ile sanat alanına yeni eklemlenen bazı kavramların tartışılmasına imkân sunuyor. Bu kavramları şöyle sıralayabiliriz, “homoerotik”, queer mekân, “Layhar kefeni”, “Hermafrodit”, “gay sex”.

Resimler, kumaş üzerine baskılar, enstalasyonlar, hologramlar, artvive uygulamasıyla yaptığı animasyonlar gibi çeşitli teknikler, malzemeler ile zengin bir sanat yapma yolunu seçen sanatçı, iç mimarlık eğitimiyle yaptığı dekor ve sahne tasarımı deneyimlerinden yararlanarak hamam mekanını ele alıyor. Antik Roma’dan itibaren bilinen hamamı, homoerotik kavramıyla birlikte queer mekân olarak düşünmemize olanak veren bir konsept sunuyor. 

Ahmet Rüstem,  antik dönemden günümüze gerek Osmanlı’nın gerekse Cumhuriyet döneminin yıkanma, temizlenme, arınma mekânı olan hamamı sadece bir mekân olarak değil içinde bulunan tüm ögeleriyle ve kültürel yönleriyle ele alıyor.

Resmi tarih ideolojisinde hamamlar; su ile arınmanın, temizlenmenin mekânı olmakla birlikte toplumların dini inançları doğrultusunda mimari bir form içinde inşa edilen sosyalleşme alanları olarak biliniyor. Bugün teknolojinin sunduğu imkanlarla evlerdeki kalorifer sistemi ve termosifonlar yıkanmak, paklanmak için hamamlara gitmenin gereğini ortadan kaldırdı. Ayrıca bulaşıcı hastalıkların hamam ortamında bedenlere geçme riskinden dolayı birçok insan hamama gitmek istemiyor. Öte yandan sanatçı, bütün bunlara rağmen özellikle erkeklerin hamama gitme eğilimlerinin arkasında yatan şeyi, resmi tarih ideolojisinin üstünü örttüğü hamam’ın öteki yüzünü bize göstermek istiyor. Sanatçının sergisinde dikkati çekmek istediği konu; Batının oryantal bakışında Doğuda bulunan hamamların erotik ve egzotik mekanlar olarak algılanması ve bu algının dayanağı olan ipuçlarını ortaya çıkartmak. Ortaçağ Avrupa’sında salgın hastalık ve batıl inançlar nedeniyle kaçınılan hamam günümüzde Avrupa’da modernleşerek gay kültürün toplanma mekanı olan saunalara dönüşmüştür. Roma döneminden beri hamamların yalnız beden temizliği için değil, zevk ve eğlence için de kullanıldığı bilinmekle birlikte cinsel haz mekânı olarak anılmaması düşündürücü.  

Hamamın gay-sex mekânı olarak kullanılmasının Osmanlı’da olduğuna ilişkin belge, bilgi olmamakla birlikte Sarper Yılmaz[1]’ın Külhanbeyi Kavramı Üzerine başlıklı makalesinde; Ebuzziya Tevfik’in Yeni Osmanlılar Tarihi kitabında[2] anlattığı Külhanbeyi Bahsi bölümünden bazı bilgiler öğreniyoruz. Ebuzziya Tevfik, Rodos adasına sürgün olduğu bir dönemde Sami adlı bir külhanbeyinden bu konuyu öğreniyor ve kitabında şöyle anlatıyor: “Anne ve babasını kaybettikten sonra birçok işe girip çıkan Sami sonunda barınacak bir yeri kalmayınca külhanbeylerinin deste başı olan Gedikpaşa hamamı külhanındaki Pat Burun İbrahim’e başvurur. Ancak külhana kabul edilebilmek için bir ön şart vardır. O gece külhanda helva ve pilav pişirilmelidir ve bunun için gerekli malzemeyi külhana kabul edilecek çocuk bir şekilde bulmak zorundadır. Malzemeyi temin eden çocuk bunu külhancıya teslim eder. Bununla akşam yemeği hazırlanır, aday çocuk yemeğe katılmaz ve herkese su servisi yapar. Yemek bittikten sonra külhancı bir lokma ekmeği üç parmağı ile tutup tuza batırarak külhanbeyleri için kutsal sayılan bir şiiri okur ve lokmayı ağzına atar ve sofradakiler de bunu tekrar ederler. Bu şiirin Yeni Tasvîr-i Efkâr gazetesinde yayımlanan özgün şekli şöyledir:

Bu ocağın adı gerçek külhandır,

Yersizlerle yurtsuzlara mekandır.

Nice erler yetişmiştir Külhandan,

Kim bilir kim bugün nerede Pinhandır.

Ana baba bucağına sığmayan

Yavrucaklar bu ocakta mihmandır.

Pirimizdir bizim Koca Layhar,

Hak budur kim eşi gelmez sultandır.

Hu çekelim Layhar’ın ruhuna hu

Anun için bay ü geda yeksandır.

 

Külhana kabul edilen çocuğa bir kardeş tayin edilmesi gerekir. Bunun da bir ritüeli vardır. Kardeş olacak çocuklar anadan doğma soyundurulur ve Layhar kefeni adı verilen külhancının getirdiği büyük bir gömleği birlikte giyerler. Sağdaki çocuk gömleğin sağ koluna sağ elini, soldaki de sol elini sokar. Dışarından iki baş ve iki kol görünürken gövde tektir. O gece iki çocuk bu gömlek içinde uyur. Akşamları tavla, dama ve benzeri oyunlar oynanır, şarkılar, maniler, gazeller okunur. Sonra da hazırlanan küller üzerine yatılır, küçükler genellikle çift olarak ve çıplak bir şekilde küle gömülürler üzerlerine kilim, çuval gibi şeyler örtülür.”[3]

Bu bilgiler, Osmanlı döneminde hamam mekânının homoerotik bir mekân olduğuna ve gay-sex yapıldığına ilişkin net ve açık bilgiler vermemekle birlikte örtük bilgiler ve sözlü tarihin bu kanaati vermesi sonucunda sanatçı, çalışmalarından birinde “Layhar’ın gömleği”ne yer veriyor. İki genç erkek bedenin çıplak olarak içine girdiği ve geceyi beraber geçirdiği bu gömleği sanatçı, estetize ederek bir sanat nesnesine dönüştürüyor. 

Sanatçı hamamın iktidar alanı olmadığını şeffaf bir alan olduğunu düşünüyor. Burada mevkilerin ortadan kalktığını, herkesin birbirini çıplak görebildiğini ya da peştamal içerisinde yarı çıplak görebildiğini bu yüzden hiyerarşinin ortadan kalktığını, peştamalin tek tip giysi olarak herkesi eşitlediğini göstermek istiyor. Ahmet Rüstem, kurgusal hamamı queer bir mekân, peştamali ise bedenin bir bölümünü örten kadınların da erkeklerin de kullanmasıyla cinsiyetsiz bir giysi olarak ele alıyor.

Ayrıca Osmanlı hamamlarında peştamalın hem aynılaştırıcı hem de ayrıştırıcı olduğunu biliyoruz. Gayrimüslimleri tellaklar yıkamak istemiyor o nedenle onlara farklı renk ve dokumada peştamallar veriliyor, böylece farklı renk ve desenlerde dokunan peştamal göre kimin müslim kimin gayrimüslim olduğu anlaşılıyor. Sanatçı bu peştamallara göndermede bulunduğu tasarımlar yapıyor. Öte yandan Müslümanlar arasında hiyerarşinin ortadan kalktığı erkeklerin kendisini rehavete bıraktığı ve rahatladığı sıcak bir yer olan hamam, buharın verdiği yumuşaklık ile gevşeme, haz ile bedenin kendisini bıraktığı gevşeme alanı.

Mimari mekan olarak bakıldığında hamamın genellikle kare olduğunu ve merkezinde göbek taşı olacak şekilde tasarlandığını ve içinde özel odalar bulunduğunu bu özel odaların mahremiyet için kapalı alanlar olarak kullanıldığını biliyoruz. Sanatçı, hamamın en önemli unsurlarından biri olan hamam taslarını göğüs ucu şeklinde tasarlayarak erotik bir nesne halinde estetize ediyor. Hamam tasının tam ortasına yerleştirdiği göğüs uçlarında yer alan piercing, hamamın homoerotik temasını güçlendiriyor, bu formları sanatçı yaklaşık 10 adet seramik hamam tası şeklinde enstalasyon olarak sunuyor. 

Ahmet Rüstem’in bu sergisinde en çok yer verdiği bir diğer kavram anahtar deliği ve gözetleme. Sergideki bütün görseller, anahtar deliğinden birini gizlice gözetliyormuşuz duygusu uyandırıyor. Üç boyutlu animasyonlar hamam içi mekanı gözetliyormuş hissi veriyor. Bir hamamın içinde gezerken hep bir göz kırpma ve dikizleme hissi ile peştamalin altındakini merak etme, anahtar deliğinden gözetleme gibi homoerotik atmosferin kumaş üzerine yapılan baskılarda ele alınışı, bu kumaşların desen, figür ve renkleri sergi konseptini çağrışımsal olarak kuvvetlendiriyor. Çıplak bedene dokunulduğunda giyinmiş gösteren animasyonlar izleyicide dokundukları çıplak bedenin giysiyle örtündüğünü görmeleri ile ayrı bir heyecan uyandırıyor. Hamam içinde çıplak bedenleri bir anahtar deliğinden gizlice seyretmek, dikizlemek duygusunu veren hamamdaki buharla belirsizleşen ilüzyonik havayı ise sanatçı hologram ve artvive uygulamasıyla yaptığı animasyonlarla veriyor. Animasyon fan, 20 kare bazında dönen iki boyutlu görselleri üç boyutlu program üzerinden gösteriyor.  Ara yüzü üç boyutlu olan bu program ile hamam içi mekan görüntüleri hareket eden bölümleriyle egzotik bir atmosfer oluşturuyor.

Kumaş üzerine baskı resimlerin hepsinin çerçevesi var. Antik dönem mozaiklerinin her zaman çok büyük çerçeveleri olduğunu, o çerçevelerle üç boyutluluk sağlamaya çalışan mozaik panolara benzetmek istediğini söylüyor, sanatçı. Üç boyutluluk hissi vermek istedim ama bunu daha çok animasyonlarla digital tekniklerle yaptım diyor. Hologram ve animasyonlarda bazı yerlerine hareketlilik sağlıyor. Uzaktan bakılınca derinliği anlaşılmayan bazı görüntülerin, durağan ve iki boyutlu görüntüleri digital üç boyutlu tekniklerden yararlanılarak hareket eden üç boyutlu imajlara dönüşüyor ve derinlik kazanıyor. Hatta sanatçı bu çalışmalarını hologram baskı ile üç boyutun da ötesine taşıdığını, iki boyutlu resimlerle anlatamadığı erotik hikayeleri hologram baskı ve animasyonlarla anlatabildiğini söylüyor.

Osmanlı hamamının önemli unsurlarından biri olan tahta takunyalar yerine ise flip flop terlik kullanmayı seçen sanatçı, flip flop terliğin cinsiyetsiz olduğuna dikkati çekiyor. Bu terliklerden yaptığı bir imgede iç içe iki terliği konumlandırarak yanda bir kondom ile homoerotik bir gönderme yapıyor.

Sergi “homoerotizm”, queer mekân, “Layhar’ın gömleği”, “gay sex” kavramlarını bir arada ele alan ilk sergi olmasıyla dikkati çekiyor.



[1]YILMAZ Sarper; 1 Külhanbeyi Kavramı Üzerine, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt III, Sayı: 8, Mayıs 2016  

[2] TEVFİK Ebuzziya, 1973, Yeni Osmanlılar tarihi, Kervan Kitapçılık Basın Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul

[3] YILMAZ Sarper; 1 Külhanbeyi Kavramı Üzerine, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt III, Sayı: 8, Mayıs 2016

 

hamam turkish bath bath house gay art sergi exhibition


Aynı kubbenin altında: Gelenek ve güncelin birleştiği bir sergi 
IRMAK ÖZER 
“Osmanlı döneminde çok sayıda hamamda su ve odun tüketiminin inanılmaz ölçüde artması nedeniyle önlemler alınması yoluna gidilmiştir. Bu nedenle on sekizinci yüzyılda yayınlanan bir padişah fermanı ile İstanbul’da artık yeni hamam yapılmasının önüne geçilmiştir. Ancak tüketim öyle boyutlara varmıştır ki, Büyük Çamlıca Korusu, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Üsküdar’daki Büyük Hamam’ın sahibine satılmıştır ve bu koru yok olmuştur.” 
Aydınlık Kubbenin Altındaki Sıcaklık: Türk Hamamı, Orhan Yılmazkaya, sayfa 23 
Buharlar arasından girdiğin bir dünya... Herkes çıplak, bildiğin o desen örtüyor sadece sırları. Göbektaşında yatıyorsun savunmasız. Belki de sana fazla sıcak gelen sular dökülüyor başından aşağı taslarla kurnalardan alınıp. Birileri seni ovuyor, masaj yapıyor; üstüm açıldı mı acaba? Rahat mısın, tedirgin mi? Yattığın yerden tepedeki kubbeden sızan ışıkları izliyorsun belki de. Hamamdasın. 
Soğukluk, Ilıklık, Sıcaklık. Frigidarium, Tepidarium, Caldarium. Anadolu topraklarında kadim bir gelenek. Kimseye ait değil, herkese ait. Antik Yunan’dan Roma Dönemi’ne Selçuklu’ya Osmanlı’ya Türkiye Cumhuriyeti’ne, Tunç Çağı’ndan beri yüzyıllarca boyunca binasıyla, usulüyle, varlığıyla bu kadar sağlam kalan kaç gelenek vardır.  
On yedinci ve on sekizinci yüzyılda İstanbul’da 150 ile 180 kadar hamam her gün binlerce müşteriye hizmet ediyor ve hatırı sayılır bir istihdam sağlıyordu. On sekizinci yüzyılın ortalarında hahmamkarda çalışarak yaşamını sürdüren tellak ve erkek hizmetlilerin sayısı 2400’ü buluyordu. Buna ek olarak hamam yöneticilerinin yanı sıra külhancılar, kadın hizmetliler ve peştamal, kese, sabun, takunya, tas ve diğer gerekli nesnelerin imalatçı ve satıcıları, hamam endüstrisi olarak nitelendirilebilecek bu sektöre bağımlıydılar.  
İstanbul’da Hamam İşletmeciliği: On Yedinci ve On Sekizinci Yüzyılda Çemberlitaş Hamamı/Nina Ergin; Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü, sayfa 183 
Avrupa’da büyük miktarda insanı canından eden veba salgınları, hamamlar için kıyamet çanlarının çalmasına yol açmıştır. Hıristiyan Batı, “Hamamlardan uzak durum yoksa ölürsünüz!” Sözleriyle hamam ve sudan korku içinde çalkalanırken İslami Doğu’da hastalıkların doğasının bilimsel ve tıbbi açıdan daha iyi anlaşılması sayesinde hamamlar yapılıyor ve su göklere çıkarılıyordu.”  
Anadolu Hamam Kültürü: Bin Işık Huzmesi, Bin Ilık Parmak/Fikret K. Yegül; Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü, sayfa 53  
Gelin hamamlarında “şamşırak” diye bir gelenek varmış. Tarçın, şeker, pembe şeker boyası, misk ve gül kokularından oluşan karışım, mutlu evliliği olan biri tarafından hamamda yeni gelin hoşsohbet olsun, kocası ona değer versin diye kafasından dökülürmüş. Musevi müşteriler için Mikve Havuzu yapılırmış hamamlara. Manevi arınmaya ihtiyaç duyulduğunda gelin, güvey hamamları gibi özel günlerin bitiminde, saf sudan oluşan bu havuza dalıp çıkarmış müşteriler. Bu su sürekli tazelenir, hiç durağan olmazmış. Lohusa hamamı, nişanlı hamamı, börekli pastalı kadınlar hamamları pek meşhurdur. Meşhur Tosun Paşa filminden Adile Naşit, Ayşen Gruda’nın da bulduğu saz ekibiyle güzel Müjde Ar’a şarkılar söylerken başka bir kadınlar grubuyla atışmaya başlar ve “O kurnadan bu kurnaya şirret” sıçrar.. 
Dellakname-i Dilkuşa’nın yazarı Derviş İsmail esere, “Bu eseri güzellikte tek olarak yaratılmış yakışıklı bir sevgilinin zorlama ve ricasıyla yazdım… Günlerden bir gün Yemenici Bali bana, “Efendi, her günün bir akşamı vardır. Bizim ismimiz de gönüller açan küçük bir kitapta anılsa ve bu vefasızlık devrinden 
sonraki zamanlara bir izimiz, eserimiz kalsa ne olur? diye rica etti ve ben de yazmaya başladım,” diyor. Kitabında dönemin ünlü 11 tellakının öykülerini ve çalışma koşullarını aktaran Derviş İsmail’in anlattıklarından bazı tellakların para karşılığı eşcinsel ilişkiye girdiği ve bu işin bir pazarının olduğu açıkça belli oluyor. Derviş İsmail, Yemenici Bali’yi kitabında şöyle tanımlıyor:… Nalınlarıyla hamamın bahçesinde bir tavus kuşu gibi dolanan o temiz oğlan, Tophane’de bir yemenici ustasının çırağıydı. Yeniçerilerle leventler “biri yer biri bakar/kıyamet ondan kopar” sözünü doğrularcasına bir akşam bal çanağına eşek arılarının üşüşmesi gibi üşüştüler ve çocuğun altınla yazılmış ismini bakıra çaldılar. Bali de “Beni artık bir hamam temizler,” dedi, Tophane’deki Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda üstadlık eden bir tellakın elini öpüp işe başladı. Ücreti 70 akçedir. 20 akçe de ortağı tellak alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçedir. Günde üç müşteriden fazlasına çıkmaz. Temiz ve sağlam bir göğüs bülbülüdür.” 
 Türk Hamamının Değişmeyen Figürü: Tellak; Aydınlık Kubbenin Altındaki Sıcaklık, sayfa 49 
Zamanla öğrendim hamamın farklı topluluklar için farklı farklı anlamı olduğunu. Gaziantep’te kadınların hamam geleneklerini okudum, Tarsus’ta şahmeranın çıktığı iddia edilen hamamın hikayesini dinledim, İstanbul’da pek meşhur Çemberlitaş Hamamı’nı, İzmir’de gençliğimde tam bir mahalle hamamı olan Karataş Hamamı’nı deneyimledim. Ahmet Rüstem Ekici’den ise bilmediğim, tanımadığım bambaşka bir hamam kültürünü öğrenmiş oldum.  
Çok geniş ve halen de gizli saklı bir kültür hamam kültürü; üzerine yazılan kıymetli kaynaklar, insana gizli perdeleri açtırıyor, okudukça yeniden bakıyorsunuz hamama ve hamamlara ev sahipliği eden ülkenin kültürüne, toplumuna, değişimine. Bu sergi sayesinde, Ahmet Rüstem’in tarihi kaynak olarak kullandığı kitaplarla biraz o perdeleri aralamış oldum. Ahmet Rüstem Ekici, sergisinde bizimle heteronormatif dünyanın dışındaki hamam kültüründeki gerçek gözlemlerini, kişiler, semboller, dinlediği hikayeler üzerinden paylaşırken, hamamın yüzyıllar boyu devam eden hikayesine de çağdaş bir halka ekliyor.  
Bu halkayı eklerken de sanatçı, o bilindik deneyselliğini sürdürüyor. Sanatçının bu zamana kadar katıldığı karma sergilerde ve kişisel sergilerinde Ahmet Rüstem’in hep yeni materyaller, farklı teknikler arayışını, keşfedişini, deneyimleyişini izledik. Tek bir materyalle, tek bir teknikle çalışmayı reddeden bir araştırmacı Ahmet Rüstem. Bu sergisinde de, (diğer iş ve sergilerinde de) sabit kalan  toplumsal cinsiyet rolleri, sosyal meseleler ve LGBTQAI konuları çevresinde, bu kez kumaşlar, hologramlar, baskılar kullanıyor. Bu malzemeleri ise son dönemde San Francisco, ABD’de katıldığı ve dijital sanat alanında eğitimler aldığı American Arts Incubator programında öğrendiği tekniklerle birleştirip hem bir sanatçı olarak kendi yeni alanlara açılıyor, hem de biz sanat izleyicilerine yepyeni deneyimler yaşatıyor. Telefonlarını elinden düşürmeyen 2019 model izleyiciye, 2019 model bir deneyim sunuyor; kumaş tasarımlarına bakarken kullanabileceğiniz özel bir sanat uygulamasıyla, çıplak gözle baktığınız tasarımın telefonunuzun içerisinde dışına çıkıp yeni eserler yaratarak önünüze animasyonlar seriyor. Yan taraftan kumaşlar sarkıyor, bir hologramda doğru bakanın görebileceği bir hikaye anlatılıyor, yüzyılların mozaikleri kaplarına, çerçevelerine sığmıyor... Bu sergi de hamam gibi, herkes için farklı hikayeler yaratmak, yüzyılların gelenekleri ile bugünün en güncel tekniklerini birleştirip kendi hikayesini kalıcı kılmak istiyor adeta. Buharların içinden yolunuzu bulmak size kalmış... 
Kaynaklar:  
Ergin, N. (2012). Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü - Mimari, Tarih ve İmgelem. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları. Yılmazkaya, O. (2002). Aydınlık Kubbenin Altındaki Sıcaklık: Türk Hamamı. Istanbul: Çitlembik Yayınları. 

exhibition about hamam turkish bath

İncelikli dokunuşlar, Aralanan peştamallar, Alevlenen bedenler  
                    
                                                                                Kandan
                                                                               Ve ceninden bir gün daha
                                                                               Başlarken
                                                                              Bir dalı kanatıyorum tırnaklarımla
                                                                             Ağzı açılmamış bir güle dokunuyorum

                  
                                                                             Arkadaş Z. Özger/Bir gün sevişmeyi bana

0. Prolog
Yasaklanmış arzularla nefes almak bedenin kendi içine kapanmasına yol açar. Güneşin doğmadığı, karanlığın çöktüğü içsel bir dünyada hisler utanç mekanizmasına gömülür. Artık tüm gelişim sahası çöle dönüşme riski taşır. Adımıza konuşan, hudutlar koyan gürültülü kitlelerin arasında oradan oraya savrulmak an meselesidir.
Yine de gün gelir bilinmeyen sokaklarda, parklarda ya da başka mekânlarda bu yalnızlığı paylaşacak birilerini aramaya koyuluruz. Bir bakışa, imaya ya da dokunuşa teşneyizdir. İçimizdeki karanlığı yırtıp atmanın yollarını bulmaya girişiriz. Kendi mağaramızdan çıkarak yollara düşmeyi göze alırız. Ne ölüm ne de baskının bizi durduramayacağını düşünürüz.
Kapıda tehlikeler belirir. İşte özgürlük diyebileceğimiz serüvenlere açılma, sınırları aşındırma ve kendimizi inşa etme meselesi gündeme gelir. Sahiden nedir bizi bu dünyada tutan diye düşünüp dururuz. Bedenin üstüne yazılmış her ne varsa kaldırıp atmanın zorlukları üzerine kafa patlatırız. Ara yerler bulmanın imkânlarına dair arayışlara gireriz.
Göğüs ucu, dudaklar, kalçalar... Bedenimizin her köşesinin kaskatı kesildiğini hissettikçe ölümle burun buruna gelmek kaçınılmaz hale gelir. Hiçliğin eşiğinde, uçurumun kıyısında yabancıya dokunmanın arzusu gün geçtikçe büyümeye başlar. Kartopu misali tenin yüzeyi bitimsiz titreşimlerle dolar.
O halde diyebiliriz ki; ikili cinsiyet egemenliğiyle yoğrulmuş patriyarkal düzeni bir an olsun çatlatabilmek ya da oradan kaçabilmek her birimizin mücadelesinin yapı taşı olarak vuku bulur. Okyanus misali taşan dünyalarımızın yolu parklardan, hamamlardan, barlardan geçmemiş midir? İlk cinsel deneyimlerimizin, aşklarımızın, dostluklarımızın şekillendiği bu yerler kuşkusuz klasik mekânın iktidar çizgilerini aşar.
1. Bir ara perde olarak ‘hamam’
Ahmet Rüstem Ekici dibine kadar boğulmuş, cinselliğin çeşitli biçimlerinin yasaklandığı dünyada bir kaçış mekânının izlerini sürüyor. Sanatçı yüzyıllardır Anadolu'dan Avrupa'ya ve hatta Uzakdoğu'ya değin masallara, arkeolojik araştırmalara, mitolojik anlatılara konu olmuş hamamların yüzeylerini yeni baştan ele alıyor.  Fakat bu alanlar oryantalizme has mistik bir bakışla incelenmiyor. Eserler sömürgeciliğin kalbinde doğan, seyirlik olarak işlenen şarkiyatçılığı aşıyor. Mekânlar Pandora'nın kutusu bağlamından çıkarılarak ete kemiğe bürünüyor. Eserlere yayılan bedenler, nesneler oryantalizme has bir kapatılmayla veya alt-erotik göndermelerle işlenmiyor. Kimi yerlerde gördüğümüz şark cinselliği, Arap oğlanların egzotizmi bilhassa Ahmet Rüstem Ekici'nin uzak durduğu bir anlatım formu.
Lakin tüm cesaretimizi toplayarak oryantalizmin anahtar kavramı olan gizemin nasıl bağlamından koparılarak işlendiğini anlatmamız gerekiyor. Mefhumu ters-yüz eden Ahmet Rüstem Ekici bir cinsel deneyim mekânına dönüşen hamamlardaki göstergelere odaklanıyor. Bunu yaparken dijital bir evren yaratarak doğal-yapay ikiliğini aşıyor. Antik mozaik kaplamalarla şekillenmiş mekân çerçeveleri, beden izleri, erotik nesneler kumaş üzerinde dalgalanarak en uzak ihtimalleri birbirine bağlıyor. Böylelikle hamam cinsel enerji sahasını ifade edebilen bir gerçekliğe vurgu yapıyor.

2. Epilog
Heterotopya kavramı neye işaret eder?
Örneğin; hapishaneler, akıl hastaneleri, mezarlıklar birer heterotopya olma özelliği taşır. Günümüzde konsept hala kullanışlılığını sürdürmekte. Yani algıyı yönlendiren görünürlükler olarak vuku bulan, değişebilir veya dinamik niteliklere sahip bu düzenekler her zaman gösteren konumundadır. Fonksiyon aygıtları da diyebileceğimiz her bir mevki farklı iktidar rejimlerini işaret eder. 

 

Hamam toplumsal dinamikler nezdinde temizlenme alanı (ya da heterotopya) olarak görülse de Ekici'nin eserlerinde bu durum tersine çevriliyor. Klasik mekân algısı erkekler hamamı ya da kadınlar hamamı gibi ikili cinsiyet egemenliğine işaret edebilir. Fakat sergi kuirleşen bir bakışla mevcut olanı saptırarak onu kat ediyor. Hamam, sınırların eşiğinde cinsel deneyimlerin veya bedenlerin birbirine olan temaslarının biçimlendiği yer olarak pek çok hikâyeye, deneyime kapı açıyor.
Son olarak; Gökkuşağının imkânları çok da uzakta değil. Bu bağlamda Ahmet Rüstem Ekici'nin Hamam sergisi görülmeyi bekliyor. Bakışlarda gömülü daha nice hikâye eserlerle birlikte gün ışığına çıkacak. 

 İlker Cihan Biner

 



ERKEKLER, GÜNDÜZ DÜŞLERİ ve HAMAMLAR

 

“Tanımlarla birlikte doğulur; kimlikler ise yaratılır. Tanımlar size kim olduğunuzu söyler. Kimlikler ise sizi henüz olmadığınız fakat olabileceğiniz şeye doğru çeker. 1

 

Bauman’ın kendi kimliklerini yaşamaktan alıkonan ve sürekli başkalarının arzularına ayak uydurmak zorunda olan bireyleri açıklarken yararlandığı Tanım’ ve ‘Kimlik’ kavramları modern sonrası toplumlarda dikkatle üzerinde durulması gereken konulardan biridir. Toplumsal hayatın içinde her noktada üzerine doğduğumuz tanımlar ve edinmek istediğimiz kimliklerin çatışması ile karşı karşıya kalırız. Ahmet Rüstem Ekici, sergisinde özellikle bu mekanlardan biri olan - tarihi süreklilik içerisinde de önemli bir yer tutan- Hamamlar üzerine yoğunlaşıyor. Buradan hareketle bazı sorular aklıma geliyor: Bütün erkekler güçlü müdür? (güç arzusunda mıdır?) Erkekliği ortaya koyma biçimleri nelerdir? En önemlisi de erkeklik nedir? Hamamlarda erkekler tanımlarla mı kimliklerle mi var olurlar?

 

Bu metinde bu soruların cevaplarını aramayacağız. Fakat bütün bu sorulara verilebilecek potansiyel cevapların çeşitliliği ve karşıtlığı gösteriyor ki Erkek(si)Iik/ ‘Masculinity’, tartışılması gereken bir kavramdır. Peki nedir Erkek(si)Iik? En temel anlamıyla erkek cinsine ait olan ve/veya ona atfedilen özellikler olarak tanımlanabilir. Tarih içerisinde erkek(si)Iik kavramını feminizm çalışmaları, iktidar ve cinsellik, sınır, ırk ve LGBTİ+ sorunlarıyla ilişkilendiren çeşitli savların anlamaya ve anlatmaya çalıştığını görüyoruz. Feminist hareket, insanlık tarihinin çoğunlukla erkekler tarafından, erkekler hakkında ve erkekler için yazılmış olduğunu iddia eder. Bu iddianın kökeninde, tarih boyunca Erkek(si)liğin pek de detaylı irdelenmemesi yatmaktadır. Erkek ve kadın ayrımını biyoloji olarak Cinsiyet/‘Sex’ kavramı tanımlar. Toplumsal Cinsiyet/‘Gender’ ise erkeklik ve kadınlık hakkında toplum tarafından tanımlanan kültürel, politik ve dini beklentiler ile yapılanan bölünmeye ve rollere gönderme yapar. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet sosyal olarak yapılanmış bir fikir olarak kadınlar ile erkekler arasındaki farklılıkların toplumsal düzlemde kabul edilmiş rollerine dikkat çekmektedir. Fakat bu terimin kapsamı, doğası gereği, yalnızca bireysel kimliği ve kişiliği değil, ayrıca sembolik düzeyde erkekliğin ve kadınlığın kültürel idealleri ile stereotiplerini, yapısal düzeyde ise kurumlar ve örgütlerdeki cinsel iş bölümünü içine alacak kadar genişlemiş ve değiştirilebilir ve dönüştürülebilir olmuştur. Bu noktada bu terimleri açıklarken Foucault’un cinsellik ve iktidar kavramlarına değinme zorunda kalırız.

 

Erkek(si)Iik kavramını Foucault üzerinden bir okumayla anlamaya çalıştığımızda bu kavram bizi Freud’a götürür. Foucault, Freud’un ve Psikanaliz’in çıkış noktalarını genel olarak Batı kültüründe ve özellikle 19. yüzyıl sonunda psikiyatride çok büyük önem taşımış bir fenomen olan histeriden aldığını belirtir. Histeri ise sendromunun yoğunluğuna göre kendi geçmişinin tüm bir bölümünü veya vücudunun bütün bir kısmını bilemeyebilen öznenin kendini toptan bilememesi ve/veya unutması fenomeniyle açıklanabilir. Foucault’a göre öznenin arzusunu bilmemesi ile başlayan 2 histerinin Freud’un aktardığı biçimiyle hem kendini hem de buradan hareketle cinselliğini bilmemesi olarak açıklarsak psikanaliz ile olan bağlantısını daha net kavrayabiliriz. Ahmet Rüstem Ekici’nin sergide kullandığı temas, sosyalleşme, örtünme, soyunma, giyinme, yenilenme, buruşma, boşaI(t)ma, koru(n)ma, kirlenme, arınma, haz ve gizIe(n)me gibi kavramlar histerinin psikanaliz ile olan ilişkisine doğru yönelmektedir. Ta/?ımların baskısıyla histeriye kapılmış bireyler m/m///r/erini aramaktadırlar. Hamamlar onlar için soyundukları, tüm tanımlardan arındıkları, sosyalleştikleri ve gizlenmeden kendileri olabilecekleri bir ortam sunmaktadır. Hamamlardaki bu inşai faaliyet sırasında erkekler Erkek(si)Iik ve karşıt kavramları arasında gidip gelmektedirler. Ahmet Rüstem’in işlerinde de bu ikilemi görebilmekteyiz. Kahramanları nın erkeksi bedenleri üzerindeki kadınsı izler, onların kimliklerini ararken yattıkları gündüz düşlerini bize aktarmaktadır.

 

Kerim Kürkçü Istanbul 2019

 

 

 

 

 

Bauman Zygmunt, Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları, 2000, Ayrıntı Yayınları, Syf-102 1 Foucault Michel, Entellektüelin Siyasi işlevi - Seçme Yazılar1, 2000, Ayrıntı Yayınları, syf-215 2






Yorumlar

Popüler Yayınlar

Dekorasyon Tavsiyeleri No:5 Duvarlara tablo yerine alternatifler - Tabaklar

SANATLA DOLU BİR YAŞAM : LALE BELKIS

About Augmented Reality Exhibition "Hamam"

Aslında Özgürsün

DÜNYA SANAT GÜNÜ İZMİR'19

OMM Açılıyor!

Başka Dünya