Değişen Teknoloji ve Evrilen Sanat


We are ha:ar
Hande Şekerciler ve Arda Yalkın ile yeni medya sanatları ve çalışmaları üzerine




Sürekli gelişen, giderek yaşamımızın her alanına yansıyan dijital değişimler neredeyse günlük hayatta insan vücuda entegre olacak kadar gelişti. Hızlı değişim sürecinde sanatın ve üretim şekillerinin de evrime uğradığını gözlemlemek olağanüstü, etkileyici, şaşırtıcı ve umutlandırıcı olduğu kadar aynı zamanda kaygı verici.
Gelişen 3D görselleştirme ve baskı teknolojileri neredeyse teknolojinin değindiği her alanda büyük kolaylıklar sağlıyor. Teknoloji ve sanatı harmanlamak, içinde yaşadığımız dünyayı yeniden şekillendirmeye devam ederken, geleneksel sunumlardan farklı ve deneyime açık çalışmaların ortaya çıkmasını sağlıyor. Bire bir algıladığımız, dokunabildiğimiz, katı gerçeklik yerini yeniden tanımlanmış maddelere, imgelere, kod, buluş ve deneylere  bırakıyor. Yeni gerçeklikte zihin, beden, kültür kodlarımız ve içinde yaşadığımız dünya farklı bir alana ve yeni kurallara yer açıyor gibi görünüyor. Yeni diyaloglara zemin hazırlayan bir estetik ile ortaya çıkan  sanal, bilimsel ve mantık sınırlarını zorlayan çalışmalar, sanat ve teknoloji algılarımızı zorluyor ve ortaya olağanüstü görüntüler çıkıyor.
   
İstanbul ve New York merkezli ha:ar ; Hande Şekerciler ve Arda Yalkın birlikteliği ile ortaya çıkmış, görselleştirme ve 3D ara yüze sahip son teknolojileri kullanarak disiplinler arası çalışmalara imza atan ikilinin ismi. Etkileyici heykel çalışmaları ile tanıdığımız Hande Şekerciler ve hayal ötesi hareketli görüntülerini ilgiyle takip ettiğimiz Arda Yalkın ile dijital çağda resim, heykel, video, animasyon, 3D modellemeyi kapsayan sanat üretimleri üzerine görüştük.



ha:ar birlikteliği nasıl ortaya çıktı?
Biz yaklaşık 10 senedir solo çalışmalarımızı aynı atölyeden devam ettiriyoruz. Her ne kadar gerektikçe birbirimizin asistanlığını yapsak da, geçen yıla kadar birlikte bir iş üretmemiştik. İlk defa New York - Residency Unlimited için beraber bir proje geliştirdik ve geleneksel sanat ile teknolojiyi nasıl birleştiririz diye çalışmaya başladık.
Hangi teknoloji ve görselleştirme programlarından faydalanıyorsunuz?
ha:ar tek bir yöntem ya da fikir üzerine çalışan bir oluşum değil dolayısıyla kullandığımız yazılım ve donanımlar sürekli olarak evriliyor ve yenileri ekleniyor. Prensip olarak, herhangi bir teknik ihtiyacımız olduğunda bunu dışarıdan yardımla karşılamak yerine gerekli donanımı/yazılımı edinerek ve kullanmayı öğrenerek çözüyoruz. Bu nedenle sorunuzun cevabı çok geniş. Donanım olarak İstanbul’da küçük bir render farm’ımız var. Biten işler burada işleniyor bu sene içinde biraz daha güçlendirmeyi umuyoruz. Seyahatler nedeniyle İstanbul’daki atölyeden uzakta çalışmak zorunda olduğunuz için mobil altyapımızı güçlendirmemiz gerekiyordu o nedenle bu yaz başında Apple ekosistemine geçtik. Bu sene sergileyeceğimiz bütün eserleri neredeyse sadece iki laptop, iki iPad ve iki iPhone kullanarak ürettik. Desenler, çizimler ve storyboard gibi işler için Ipad Pro ve Procreator kullanıyoruz. Mobil workstation olarak Macbook Pro’larımız var. Bu aralar Motion Capture (hareket yakalama) teknolojisine sardık neredeyse bütün işlerimizin merkezinde bu teknoloji var ve bu nedenle çeşitli Mocap çözümleri, sensörler ve kameralar edindik. Ana 3d yazılımımız Cinema 4d. Bunun altında çalışan x-Particles, Turbulance FD, Real Flow gibi simülasyon yazılımları, modelleme için Z-Brush, render motoru olarak Arnold kullanıyoruz. Compositing için After Effects, Fotoğraf işleme için Photoshop; Motion Capture için Studio ve Reallusion çözümleri ve adlarını sayamayacağımız kadar çok irili ufaklı plugin…
Bunların dışında İstanbul’da tam teşekküllü bir atölyemiz var.
Dijital ara yüzler çalışmalarınızı yönlendirmede ne denli kuvvetli?
Açıkçası ikimizde günümüz sanatında sıklıkla kullanılan ve sadece yazılımların kendi estetiğine dayalı işlerden pek haz etmiyoruz. Biz sanatın sadece fikir ya da sadece formdan ibaret olmadığını düşünüyoruz. Bu bağlamda, sadece yazılım estetiğine dayanan, genellikle soyut, başı-sonu belirli olmayan, bir hikaye anlatmayan; kavramsal çerçevesi/metinleri üretildikten sonra oluşturulmuş işler pek bize göre değil. Üreten ve sergileyen kurumların dahi sanat eseri değil “deneyim tasarımı” diye adlandırdığı akım da, yine uzak durmaya çalıştığımız bir başka konu. Dolayısıyla, kaynak makinesi demir bir heykeli şekillendirmede ne kadar etkiliyse, yazılımlar da bize yaptığımız işte o kadar etkili diyebiliriz. Tabii ki zaman zaman tesadüfen gelişen formları, simülasyonları ya da efektleri kullandığımız oluyor. Zaten sanatçı olabilmek biraz da neyi koruyup neyden vazgeçeceğini belirlemekle ilgili.

Sergilerde hatta bazı sahne gösterilerinde cep telefonu ekranından çeşitli uygulamalar ile gösteri ve görüntünün değişimini deneyimlemeye başladık. AR, VR vb. teknolojilerin cep telefonlarına kadar ulaşması ne denli geniş bir değişim sürecinin bir parçası olduğumuzu söylüyor. Hızlı gelişen bu süreç ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu kadar çok yazılım ve donanımı kullanınca ister istemez öyle gözüksek de, teknoloji fetişisti değiliz. Mobil teknolojinin gelişimi, 3D yazılımlarının ve donanımlarının erişilebilir olması dolayısıyla bu alandaki teknolojinin -görece- demokratikleşmesi ve ulaşılabilir olması elbette sanatçılar için son derece pozitif. Dijitalin ne kadar harika bir şey olduğu zaten her yerde konuşuluyor. Öte yandan, teknolojiyi gerçekten kullanan insanlar olarak bu değişimin negatif yanlarını tartışmaya açmak da en çok bizim sorumluluğumuz.

Öncelikle, talep çok yüksek ve herkes “dijital devrimin” bir parçası olmak istiyor. Çoğu sanatçı aynı yazılımları aynı şekilde kullanarak, günümüz gerçekliğiyle ilgisi olmayan ya da herhangi bir konuyu dahi tartışmaya açmaya tenezzül etmeyen, birbirinin aynısı işler üretiyor. Dev ekranlar, multimedya odaları vs. firmaların fetiş nesneleri olmuş durumda. Neden olması ki? Sosyal ve politik meselelerle hiç ilgilenmeyen ya da “İnsan ve Teknoloji” gibi son derece politik gözüken ama aslında “peri masalı” şeklinde işlenen konular, hipnotik görüntüler ve izleyicileri bunlara olan talebi, bir firmanın reklam için tam olarak ihtiyaç duyacağı şeyler. Bir çok sanatçı ve küratör, şirketlerle simbiyotik ilişki içinde. Firmalar sanatçıya gövde gösterisi için ihtiyaç duyduğu altyapı ve reklam desteğini sağlarken, sanatçılar onlar için reklam üretiyorlar. Sayısal üretime meraklı küratörler de çoğu zaman şirketler için çalışan -bir tür- kelle avcısı durumundalar.

İkinci mesele ise konvansiyonel sanat ile ilgilenen sanatçıların durumu. Sanatçılar ve sanatçıları temsil eden kurumlar tarafından bile tartışmaya açılmıyor ama büyük bir sorun yaşamak üzereyiz. Yeni nesil koleksiyonerlik ve sanat kurumları geliştikçe yani “talep” farklılaştıkça geleneksel yöntemlerle üretim yapan sanatçılar devasa bir yıkım ile karşılaşacaklar. Bunun sebebi, teknolojinin “logaritmik” olarak ilerlenmesi. Popüler kültür mecralarında yapay zeka ya da teknolojinin yerinden edemeyeceği meslekler sayılırken sanatçılar hep birinci sırada değerlendiriliyor. Bundan mutlu olan sanatçıların gözden kaçırdığı nokta ise, listenin birinci sırasında ressam ya da heykeltıraş yazmadığı.

Bu iki sürecin de dışında kalmak için sürekli olarak yeni teknoloji ve üretim yöntemlerini öğrenmeye ama bunları fetiş objesi olarak kullanmamaya, bir çok teklif almamıza rağmen tamamen reklam güdümlü eserler üretmemeye çalışıyoruz. Öte yandan, ha:ar için ikinci nokta çok önemli, çünkü bu alanda bir şeyleri değiştirmeye gücümüz var. Bu nedenle sadece sanatçıların teknolojik okur yazarlığını arttırmak amacı ile projeler geliştirmeye ve bilgimizi paylaşmaya çalışıyoruz.






İmkansız Heykeller” serisi olağanüstü potansiyele sahip bir görsel şölen. İzleyiciyi girişte bahsettiğim mantık ötesi bir boyuta yolculuğa çıkarıyor.  Bu projeniz nelere evrilecek?
Şu anda bu röportajı cevaplarken Los Angeles’ta 18th Street Arts Center’da tam olarak bunun üzerine çalışıyoruz. İmkansız Heykeller’deki plastiği kullanarak, buradaki dansçı ve performansçıların verdiğimiz kavramlar üzerinden doğaçlama olarak ürettikleri koreografileri beden hareketlerini veriye çeviren bir donanımla yapacağımız videoda kulanmak üzere kaydediyoruz. Daha sonra İstanbul, New York ve Los Angeles’ta irtibatta olduğumuz caz müzisyenlerinin bu videoyu ilk defa izleyerek anında yapacakları doğaçlamayı kaydedip, hepsini beraber sergileyeceğimiz bir video-ses yerleştirmesi üzerine çalışıyoruz. Bu proje yaklaşık bir yıldır sürüyor. Los Angeles’da tanıştığımız LACMA Art + Tech Lab direktörü Joel bu proje ile ilgili zihin açıcı müthiş bir fikir verdi ve ilk video tamamlandıktan sonra daha uzun ikinci bir ayağın çalışmalarına başlamayı planlıyoruz. Queer komünitenin hakları ve yapay zekayı da içeren “Ballroom Project” adını verdiğimiz çok uzun soluklu bir proje olacak. Öte yandan, bizim de çok sevdiğimiz still image’ları üretmeye devam ediyoruz. “Impossible Sculptures” serisinin still image’larını çok sevmemize rağmen yeterince hızlı üretemiyoruz. Malesef tasarlanması ve üretilmesi pek kolay değil.

Uluslararası sanat etkinliklerinde adınızı sık duymaya başladık. Deneyimlerinize dayanarak dijital veya 3D bir eserinizi yurtdışına ulaştırma süreçleri nasıl ilerliyor. (sigorta, case kutulama vb süreçlerden bahsedebilir misiniz? Dijital çalışmaların kıtalar ötesi gönderim kolaylığı vb gibi ilham verici ve merak edilen bir soru)
Sadece video ve ses yerleştirmeleri sergilemesi en kolay olanlar. Zira biz sadece bilgisayarlarımızı alıp serginin olduğu ülkeye gidiyoruz. Tabi ki öncesinde çalıştığımız galeriye veya organizasyona gerekli ekipman listesini yollamış oluyoruz. Gittiğimizde de gerekli düzenlemeyi yapıp verileri aktarmak kalıyor geriye. Print’leri sergilemekse bambaşka bir hikaye. Bütün baskı ve çerçeveleme işi İstanbul’da sürekli olarak çalıştığımız bir stüdyoda yapılıyor. Sonrasında kutulama işleri yapılıp galeri tarafından nakliyesi sağlanıyor. Açıkçası iyi galerilerle çalıştığınızda sizi en az yoran süreç bu oluyor. Biz de bu konuda şanslıyız doğrusu. Kutulama işi bittikten sonra sergi mekanına gidip kurulum yapmak kalıyor bize.

2019-2020 projeleriniz neler?
Sezonun açılmasıyla beraber iki büyük sergimiz olacak Istanbul’da. Ikisi de çok heyecanlandığımız biri başka bir sanatçıyla ha:ar ortak yapımı olacak bir kaç ayaklı bir çalışma. Sezonun ortasına doğruda Hande’nin Londra JD Malat Gallery’de solo sergisi olacak.

2020-21’de ise şu anda Los Angeles’ta üzerinde çalıştığımız “Ballroom Project” üzerine çalışmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla yine New York ve Los Angeles arasındayız.

Bunların dışında da şu anda çok sevdiğimiz iki müzisyen arkadaşımız için müzik videosu yapıyoruz. Açıkçası bunları da video klipten ziyade video art projeleri olarak ele alıyoruz.




Bu röportaj Artisans Dergi 12. Sayısında yayınlanmıştır. İzinsiz kullanımı yasaktır. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar

Dekorasyon Tavsiyeleri No:5 Duvarlara tablo yerine alternatifler - Tabaklar

SANATLA DOLU BİR YAŞAM : LALE BELKIS

Aslında Özgürsün

About Augmented Reality Exhibition "Hamam"

DÜNYA SANAT GÜNÜ İZMİR'19

OMM Açılıyor!

Başka Dünya