Bir Varış Bir Yokuş
Hakan Sorar ile arkeolojik yüzeylerin hikâye aktarma biçimlerine odaklandığımız seriler üzerine çalışmaya devam ediyoruz. "Rest in Pieces" sergimizde Domaniç kurbağalarının göç yolculuğuna ve Seyitömer Höyük'te bulunmuş kurbağa biçimli adak kaplarının tesadüflerine odaklanmış ve bir müze kurgulamıştık. Bu defa, uzun süredir üzerinde çalıştığımız "Bir Varış Bir Yokuş" isimli sergimiz ile Tunceli'yi merkeze alarak koç biçimli mezar taşlarına odaklandık. Adak ve kurban ritüellerine, kültürlerine, geçmişimize, anılarımıza odaklandığımız bu serginin katmanlarında, koç biçimli mezar taşları olduğu gibi genel olarak mezarlıklar, ölüm sonrası hatırlanmaya dair kalıntılar ve dönüşüm de vardı.
Sergide izleyiciyi deneyimciye dönüştürerek, artırılmış gerçeklik ile yüzeylerin ötesinde gözle görülmeyen ancak Artivive gibi bir artırılmış gerçeklik uygulaması ile deneyimlenen çalışmalarımız vardı. Yine izleyicinin gerçek zamanlı değiştirebildiği, Vision Art Platform galeri içerisindeki vitraylardan ilhamla doğan ışık deneyimi, mekân/ışık/hareket ve zaman odaklı izleyicinin katkısıyla değişiyordu. Burada tuşlu kontrol cihazı ve çeşitli yazılımlar aracılığıyla yapay zekâ ile üretilmiş görüntüler arası geçiş, mekânın rengini değiştiriyordu.
Sergi girişi, hologramik bir tül perde animasyonunda koza bedenler ile başlıyor, hemen ardından mağara döneminden günümüze yüzeylerde iz bırakma biçimlerimize odaklanıyordu. Piksellerden mozaiklere geçiş gibi kurguladığımız bu alanda ilham noktamız, Uruk mozaikleri ve çivi, koni biçimli kil mozaik panolardı. Sergiye hazırlık sürecinde gezdiğimiz Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Çorum Alacahöyük Müzesi'nde eşsiz örneklerini gördüğümüz Uruk tipi mozaikleri, günümüz teknolojisi ile harmanlayarak 3D yazıcıdan çamur olarak bastık. Burada Solidified Design laboratuvar ve atölyelerinde üretilen porselen ve kil çivilerimiz, Uruk mozaiklerini yeniden yorumlamamızı sağladı. Aynı zamanda yapay zekâ imajlarını birer nesneye dönüştürdüğümüz kil karolar da 3D baskıdan çamur olarak basılıp bisküvi olarak pişirildi.
Sergide 150 cm holofan cihazı kullanarak, üstündeki pikseller ve mozaik taneleri arasında kurduğumuz bağı kuvvetlendirmiş olduk. Sergide aynı zamanda Tunceli, Elazığ, Şırnak, Mardin, Adana, Edirne, Boyabat, Mersin, Çorum, Kayseri, Nevşehir, Aksaray gibi şehirlerin mezarlıklarında gördüğümüz bazı desen ve biçimlerden ilhamla çeşitli mezar taşları ürettik. Bu mezar taşlarının çoğu yapay zekâ araçları ile modellendi ve biçimlendirildi.
Sergide polaroid baskılar önemli bir yer tutuyor. Polaroid filmler ilk ortaya çıktıklarında, anı anında yansıtma üzerine müthiş bir buluştu. Ancak filmlerin kimyası ve doğası gereği, çeşitli muğlaklıkları beraberinde getiriyordu. Bir polaroid filmin çıktısının ne olacağını tam anlamıyla asla bilemeyiz. Filmin kendi estetiği, ışık koşullarından tutun filmin saklanma koşullarına kadar değişiklik gösterebilir. Bu muğlaklık, anı yansıttığı gibi gerçeği resimsel bir dille aktarmada harika bir yöntemdir. Şahin Kaygun, David Hockney gibi sanatçılar, polaroid filmler ve zaman, mekân, ışık ve kırılmalara dair son derece önemli deneyler gerçekleştirmişlerdir. Günümüzde polaroid film çıktısı için sadece kameralara ihtiyacımız yok. Artık Polaroid Lab yazıcılar ile cep telefonu ile çektiğimiz bir görüntüyü bile polaroid filmlere basabiliyoruz. Yapay zekâ imaj üretim araçlarının çoğu, Polaroid'in oluşum sürecine benzer bir muğlaklık içerir. Tanımını verdiğiniz bir görüntünün nasıl çıkacağını tam olarak bilemeyiz. "Bir Varış Bir Yokuş" sergisinde yapay zekâ ile Polaroid filmler bu şekilde bir araya geldi. Hikâyeyi parçalı şekilde artırılmış gerçeklik ile aktarırken, fotoğraf ve teknoloji ekseninde bir araya gelen yapay zekâ ile oluşturulmuş imajlar, gerçekliğe dair sorular sormamızı sağladı.
2024 yılının Eylül-Kasım aylarında Vision Art Platform'da Fırat Arapoğlu küratörlüğünde gerçekleşen sergimizin metni aşağıdadır. Keyifli okumalar!
BİR VARIŞ BİR YOKUŞ
Fırat ARAPOĞLU
Son yıllarda hızla gelişen bir alan olan dijital sanat, teknoloji ve yaratıcılığın kesiştiği bir noktada yer alıyor ve bilgisayar grafikleri, dijital resim, video sanatı, interaktif enstalasyonlar ve sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) deneyimlerini içeren geniş bir uygulama yelpazesini kapsıyor. Geleneksel araçlardan dijital araçlara geçiş, aynı zamanda, dünya giderek dijitalleşirken toplumdaki daha kapsamlı değişiklikleri de yansıtıyor. Dijital sanat sadece sanatın yaratılma ve tüketilme biçimini değil, aynı zamanda kavramsallaştırılma, dağıtım ve deneyimlenme biçimlerini de dönüştürmektedir.
Dijital sanatın en önemli etkilerinden birisi yaratıcı süreci demokratikleştirmesidir; geleneksel sanat formları sıklıkla belirli malzemeler ve teknik beceriler gerektirir ve bu da birçok sanatçı için engel teşkil edebilir. Dijital araçlar ve platformlarsa daha erişilebilirdir ve bireylerin kendilerini yaratıcı bir şekilde ifade etmelerini sağlar. Çeşitli yazılımlar sanatsal ifade adına yeni olasılıklar açarak sanatçıların malzemelerin kısıtlamaları olmaksızın deney yapabilmelerine olanak tanımıştır.
Dijital sanat, yeni teknikler ve metodolojilerle sanatsal uygulamalarda bir devrim yarattı ve sanatçılar artık geleneksel yöntemlerle elde edilmesi imkansız olan bir detaycılıkla oldukça karmaşık ve katmanlı eserler yaratabilmektedir. Dijital araçlar renk, biçim, doku ve kompozisyon üzerinde sonsuz sayıda deneyler yapılmasına olanak tanıyarak, sanatçılara çalışmalarını herhangi sınırlama olmaksızın gözden geçirme esnekliği sunmaktadır.
İşte dijital sanat alanında çalışan Ahmet Rüstem & Hakan Sorar “Bir Varış Bir Yokuş” başlıklı sergileriyle zengin bir geçmişe sahip olan mozaik sanatı, anıt heykel, mezar taşları gibi formların karmaşık güzelliklerine ve büyülü dünyalarına izleyiciyi davet ediyor. Örneğin Uruk Mozaikleri gibi en eski örneklerden hareketle erken insan toplumlarının estetik duyarlılıklarına ve teknolojik seviyelerine bir bakış atarken, bu mozaiklerin sadece dekoratif unsurlar değil; aynı zamanda kültür, din ve tarihin önemli taşıyıcıları olduklarını gösteriyorlar.
Bir Varış Bir Yokuş Sergisi Genel Görünüm - 3D Printerdan çamur ile basılmış Koç Biçimli Mezar Taşları |
Sanatçıların 3D baskı teknolojisini kullanmaları, mozaik sanatının dönüşümüne bir başka karmaşıklık ve yenilik katmanı daha eklemektedir. Geleneksel olarak mozaikler iki boyutludur ve güzellikleri karoların bir yüzey üzerinde düz bir şekilde dizilmesinde yatar. Bu sergide, Yapay Zeka kullanımıyla üretilen mozaik tasarımları, kil ile çalışan 3D yazıcılar kullanılarak hayata geçiriliyor ve fiziksellikleri, izleyicileri sanatla yeni şekillerde etkileşime girmeye davet ediyor. Dokular, yüzeylerdeki ışık ve gölge oyunları ve katmanlı kil unsurların yarattığı derinlik, zengin bir duyusal deneyime katkıda bulunuyor. İki boyutlu düzlemden üç boyutlu nesneye doğru bu dönüşüm, mozaik sanatının geleneksel algılarına meydan okumakta ve izleyicileri bu sanatın olanaklarını yeniden düşünmeye davet etmektedir.
Böylece, örneğin, mozaik sanatının yapay zeka ve 3D baskı teknolojisi aracılığıyla dönüşümü, antik ve çağdaş arasında bir diyalog yaratıyor. Uruk Mozaiklerinden esinlenerek Yapay Zeka kullanımıyla üretilen tasarımlar, geçmiş ile günümüz arasında bir köprü görevi görerek, antik sanat formlarının modern araçlar kullanılarak nasıl yeniden canlandırılabileceğini ve yeniden yorumlanabileceğini gösteriyor. Bu diyalog sadece estetik değil; aynı zamanda daha derin kültürel ve felsefi çıkarımlar da taşıyor.
Elbette, maddesellik bu dönüşümde çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü 3D baskılarda kilin seçilmesi, kökleri antik mozaik sanatının malzeme gelenekleriyle bağlantı kurma arzusuna dayanan bilinçli bir tercihtir ve doğal bir malzeme olan kil, toprak, dayanıklılık ve zamansızlık çağrışımlarını da beraberinde getirir. Sergi, kil kullanımıyla sadece mozaik sanatının kökenlerine referans vermekle kalmaz, aynı zamanda Yapay Zeka tarafından üretilen tasarımlar, izleyicileri dokunsal bir düzeyde yankı uyandıran maddi bir gerçekliğe şahit kılar. Mozaik sanatına yönelik bu yenilikçi yaklaşım, teknolojinin kültürel miras anlayışımızı geliştirme ve genişletme potansiyelini de hatırlatıyor. En eski sanat formlarının bile izleyicilerde yankı uyandıracak şekilde yeniden canlandırılabileceğini ve yeniden tasarlanabileceğini göstererek mozaik sanatının mirasının dijital çağda ilham vermesini ve gelişmeye devam etmesini sağlıyor.
3D Kil Baskı ve AI Mozaikler |
**
Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar, kili üç boyutlu mozaiklere dönüştürerek toprak, kimlik ve teknoloji arasındaki karmaşık ilişkileri araştıran yaratıcı bir yolculuğa çıktılar. Bu sanatsal pratik sadece teknik ya da estetik bir uygulama değil, aynı zamanda toprağın sembolik ve ideolojik boyutlarına derinlemesine nüfuz edebilmektir. Toprağın temel bir formu olan kili malzeme olarak kullanan sanatçılar, hem coğrafyaya dair sınırlara dayalı düşüncenin kutsal bir nesnesi hem de teknolojik manipülasyona maruz kalan şekillendirilebilir bir malzeme olarak toprağın paradokslarını araştırıyor.
Birçok kültürde toprak, derin sembolik anlamlarla yüklüdür ve genellikle kutsal kabul edilir; bir ulusun ya da topluluğun fiziksel ve ruhani temelini temsil eder. Toprak tarih, hafıza ve kimlik yeridir ve kültürel anlatıların üzerine inşa edildiği zemin olarak hizmet eder. Ulusalcı söylemler sıklıkla toprağın kutsallığına atıfta bulunarak onu dış etkilerden korunması ve muhafaza edilmesi gereken değişmez bir varlık olarak çerçeveler. Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar'ın mozaiklerinde kil kullanımı bu kavramlarla doğrudan ilişki kurar ve kil, bu kültürel çağrışımların ağırlığını da beraberinde taşır. Sanatçılar bu malzemeyi sanata dönüştürerek toprakla ilişkilendirilen geleneksel sembolizme referans veriyor ve onu sorguluyorlar.
Uruk Mozaikleri |
**
Kil ile 3D baskı süreci, toprağı algılama ve toprakla etkileşim kurma biçimimizde radikal bir değişim yaratıyor ve bu teknolojik müdahale sayesinde kil artık sadece toprak değil; bir nesneye, sanatçının vizyonuna göre dönüştürülen, şekillendirilen ve yeniden biçimlendirilen bir malzeme haline geliyor. Bu dönüşüm, toprağın metalaştırılması ve kutsal bir şeyin faydacı bir nesneye dönüştürülmesinin sonuçları hakkında önemli soruları gündeme getiriyor.
Böylece toprağı sanata dönüştürme eylemi, toprak ve ideoloji arasındaki ilişkinin doğasında var olan çelişkileri vurgulamaktadır. Bir yandan, toprak genellikle kültürel saflığın bir aracı olarak görülürken, öte yandan, topraktan sanat yaratma eylemi, malzemeye yeni biçimlerin, fikirlerin ve anlamların yüklenmesini içerir. Ayrıca bu çalışmalar, kültürel ve ideolojik çıkarımların ötesinde, toprak ve arazinin ekolojik yönleriyle de ilgileniyor. Toprak sadece bir sembol değil; çok çeşitli biyolojik çeşitliliği destekleyen, yaşayan, nefes alan bir varlıktır. Toprağı sanata dönüştürme eylemi, bu tür uygulamaların ekolojik etkileri hakkında önemli soruları içermektedir.
**
Bu noktada Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar’ın, mezar taşları aracılığıyla kültürel miras ve sembolizm üzerine olan keşiflerini ele alabiliriz. İkili, bu mezar taşlarını çağdaş bir bağlamda yeniden tasarlayarak izleyicileri bu sembolik anıtlardaki form, anlam, tarih, sosyoloji ve antropolojinin karmaşık etkileşimi üzerine düşünmeye davet ediyor. Bu taşların kadın versiyonları için kuşlar, kovalar ve su, erkek versiyonları içinse silahlar gibi cinsiyete dayalı sembollerin dahil edilmesi, bu heykelleri toplumsal cinsiyet rolleri, güç ve kimlikle ilgili daha geniş tartışmalara bağlayarak başka bir anlam katmanı daha ekliyor.
![]() |
Tunceli Koç Biçimli Mezar Taşları |
Sanatçılar kadim sanatsal pratikleri yapay zekâ merceğinden inceleyerek bir dizi dijital baskı fotoğraf da ürettiler. Örneğin bu serideki özellikle çağrışım yapan bir görüntü, sembolik anlam açısından zengin bir jest olan çiçek veren ve alan elleri tasvir ediyor. Bu eller, yaratım, değiş tokuş ve geleneğin geçişi temalarıyla yankılanan basit ama derin bir eylemi içeriyor. Mozaik sanat formunu yapay zeka aracılığıyla bu jeste entegre eden sanatçılar, geçmiş ile bugünün, gelenek ile yeniliğin ve dijital çağda insan bağlantısının kesişim noktalarına değinen katmanlı bir anlatı yaratıyor.
Burada Polaroid baskılara bir yer ayırmalıyım. Polaroid tarafından popüler hale getirilen şipşak fotoğrafçılık tekniği, özünde karanlık odaya veya işleme laboratuvarına ihtiyaç duymadan fotoğrafların anında geliştirilmesine olanak tanınmasıyla biliniyor. Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar Yapay Zeka kullanımıyla geliştirdikleri imajları bu kez Polaroid baskı ile gerçekleştiriyorlar. Özünde anında gerçek bir görüntünün elde edilmesi sonrasında klasik Polaroid fotoğraf makinesi kendi kendini geliştiren bir film kullanır, bu da görüntünün fotoğraf çekildikten sonra dakikalar içinde ortaya çıktığı anlamına gelir. Fakat sanatçıların bu tekniği Yapay Zeka kullanımıyla birleştirmesi, bünyesinde sanatın o büyülü “muğlaklığını içeren” bir çok katmanı da barındırıyor. Çünkü Yapay Zeka’nın kullanıcı yönlendirmesine dayalı olarak kendisini geliştirmesi gibi, Polaroid baskı da üretime kendi katkısını ekliyor. Bir yanda Polaroid baskının kendi estetiğini önermesi bulunurken, diğer yanda nihai çıktının filmin kalitesine bağlı olduğunu unutmamak gerekiyor. Böylece aslında baskının çıktısının netliğini bilmiyoruz, ancak öngörebiliyoruz.
![]() |
Yapay zeka imajlar ve Polaroid Film Baskı |
Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar'ın çalışmaları, tarihsel, kültürel ve sembolik anlamlarıyla derin yankılar uyandıran zengin bir tema dokusundan besleniyor. Bunlar arasında natürmortlar, vanitas’lar, çiçek formları, makaslar ve bedenin dönüşümü gibi masallarda ve diğer kültürel hikâye anlatım biçimlerinde sıkça karşımıza çıkan motifler yer alıyor. Bu motifler tarihsel, sanat tarihsel, kültürel, sosyolojik ve antropolojik perspektiflerden zengin bir keşif alanı sunuyor. Sanatçılar, bu temalardan yola çıkarak geçmiş ile bugün arasında bir diyalog kuruyor ve asırlık sembolleri ve anlatıları yeniden yorumlamak için çağdaş teknikler kullanıyor.
Çalışmaları, izleyicileri bu motiflerin zaman içinde temel insani kaygıları -yaşam ve ölüm, güzellik ve çürüme, kimlik ve dönüşüm- ifade etmek için nasıl kullanıldığı üzerine düşünmeye davet ediyor. Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar bunu yaparken natürmort ve vanitas geleneklerine referans vermekle kalmıyor, aynı zamanda bu türlerin sınırlarını zorlayarak çağdaş sanat bağlamında yeni anlamlar ve yorumlama olanakları yaratıyor. Sanatçılar bu temaları ele alarak bize sembollerin kalıcı gücünü ve sanatın insan deneyimini şekillendirme ve yansıtma potansiyelini hatırlatıyor. Sözgelimi galeri yapısında ve bina mimarisinde var olan vitray desenlerinin gün içerisindeki değişimlerine odaklanan sanatçılar, interaktif ışık yerleştirmesine izleyiciyi de dahil ederek ışığın, hareketin ve izin dönüşümüne bir alan da açıyorlar.
Gerçek zamanlı izleyici kontrollü ışık deneyimi |
Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar, arkeolojik formları ve motifleri yeniden yorumlamak ve canlandırmak için dijital teknolojileri kullanarak antik olanla modern olanı birleştiren bir çağdaş sanat yöneliminin ön saflarında yer alıyor. Üç boyutlu baskılar, dijital fotoğraflar gibi çeşitli araçları kapsayan sergileri, geçmiş ile bugün arasında ilgi çekici bir diyalog sunuyor. Sanatçılar, arkeoloji ile dijital sanatı iç içe geçirerek kültürel miras, kimlik ve dönüşüm temalarını araştırıyor ve hem estetik hem de entelektüel düzeyde derin yankı uyandıran eserler yaratıyor.
Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar, antik mozaiklere, mezar taşlarına ve diğer arkeolojik eserlere atıfta bulunan eserler yaratmak için yapay zekâ ve 3D baskı kullanarak, kendilerini geçmiş ve bugün arasındaki boşluğu doldurmaya çalışan sanatçıların uzun çizgisi içinde konumlandırıyor. Ancak, dijital araçları kullanmaları bu pratiğe yeni bir boyut katarak, bu formları daha önce mümkün olmayan şekillerde dönüştürmelerine ve yeniden hayal etmelerine olanak tanıyor. Sanatçılar bir zamanların gündelik nesneleri olan ve günümüzde kimliği değişerek arkeolojik nesneye dönüşmüş örneklerin verdiği ilhamla, akışkanlık ve dönüşümlere odaklanmaktadırlar. Böylece düşüncelerin kelimelere, Yapay Zeka araçları ile kelimelerin metinlere, sese, 3B modele, videoya ve imaja dönüşümüne şahit olmaktayız.
A JOURNEY A SLOPE
Fırat ARAPOĞLU[1]
In recent years, digital art has rapidly evolved. It sits at the intersection of technology and creativity and encompasses a wide range of practices, including computer graphics, digital painting, video art, interactive installations, and virtual reality (VR) and augmented reality (AR) experiences. The shift from traditional to digital media reflects broader societal changes as the world becomes increasingly digitalized. Digital art is transforming how art is created and consumed and how it is conceptualized, distributed, and experienced.
One of the most important effects of digital art is its democratization of the creative process; traditional art forms often require specific materials and technical skills, which can be a barrier for many artists. Digital tools and platforms are more accessible and enable individuals to express themselves creatively. Various software has opened up new possibilities for artistic expression, allowing artists to experiment without the constraints of materials.
Digital art has revolutionised artistic practice with new techniques and methodologies. Artists can now create highly complex and layered works with a level of detail impossible to achieve with traditional methods. Digital tools allow infinite experiments with color, form, texture, and composition, giving artists the flexibility to revise their work without any limitations.
Working in the field of digital art, Ahmet Rüstem & Hakan Sorar invite the audience to the complex beauty and magical worlds of forms such as mosaic art, monumental sculpture, and tombstones, which have a rich history, with their exhibition titled 'One Arrival One Departure.' Looking at the aesthetic sensibilities and technological levels of early human societies concerning the oldest examples, such as the Uruk Mosaics, show that these mosaics are not only decorative elements but also essential carriers of culture, religion, and history.
Through Artificial Intelligence, the artists analyze large amounts of data and use its capacity to recognize patterns, allowing them to reimagine traditional art forms in new ways. In this exhibition, for example, they apply this tool to mosaic art, allowing AI to analyze the stylistic elements of historic mosaics, such as those from the ancient Sumerian city of Uruk, and produce variations that somehow preserve the essence while introducing new forms, colors, and compositions. The duo's use of Artificial Intelligence shows that after it has 'learned' the basic principles underlying the designs of ancient mosaics, such as symmetry, color distribution, thematic elements, and materiality, it produces new mosaic designs that reflect the past, following contemporary aesthetics. These mosaics produced by Artificial Intelligence are also innovative interpretations that push the boundaries of mosaic art.
The artists' use of 3D printing technology adds another layer of complexity and innovation to the transformation of mosaic art. Traditionally, mosaics are two-dimensional, and their beauty lies in the flat arrangement of tiles on a surface. In this exhibition, Artificial Intelligence-generated mosaic designs are brought to life using clay-powered 3D printers, and their physicality invites viewers to interact with the art in new ways. Textures, the play of light and shadow on surfaces, and the depth created by layered clay elements contribute to a rich sensory experience. This transformation from a two-dimensional plane to a three-dimensional object challenges traditional perceptions of mosaic art and invites viewers to rethink the possibilities of this art.
Thus, for example, the transformation of mosaic art through artificial intelligence and 3D printing technology creates a dialogue between the ancient and the contemporary. Inspired by the Uruk Mosaics, the designs produced with Artificial Intelligence act as a bridge between the past and the present, showing how ancient art forms can be revived and reinterpreted using modern tools. This dialogue is not only aesthetic; it also has deeper cultural and philosophical implications.
Of course, materiality plays a crucial role in this transformation. The choice of clay for 3D prints is a conscious choice rooted in a desire to connect with the material traditions of ancient mosaic art, and as a natural material, clay brings with it connotations of earth, durability, and timelessness. Using clay, the exhibition not only references the origins of mosaic art but also the AI-generated designs immerse viewers in a material reality that resonates tactilely. This innovative approach to mosaic art is a reminder of the potential of technology to enhance and expand our understanding of cultural heritage. It demonstrates that even the most ancient art forms can be revitalized and redesigned in a way that resonates with viewers, ensuring that the legacy of mosaic art continues to inspire and evolve in the digital age.
**
Ahmet Rüstem and Hakan Sorar have embarked on a creative journey exploring the complex relationships between soil, identity, and technology by transforming clay into three-dimensional mosaics. This artistic practice is not only technical or aesthetic but also a deep penetration into the symbolic and ideological dimensions of the soil. Using clay, a basic form of soil, as a material, the artists explore the paradoxes of soil as both a sacred object of boundary-based thinking about geography and a malleable material subject to technological manipulation.
In many cultures, soil is laden with deep symbolic meaning and is often considered sacred, representing a nation or community's physical and spiritual foundation. It is a place of history, memory, and identity and serves as the ground on which cultural narratives are built. Nationalist discourses often refer to the sacredness of the land, framing it as an immutable entity that must be protected and preserved from external influences. The use of clay in Ahmet Rüstem and Hakan Sorar's mosaics directly relates to these concepts, and clay carries the weight of these cultural connotations. By transforming this material into art, the artists reference and question the traditional symbolism of the earth.
**
The process of 3D printing with clay creates a radical shift in the way we perceive and interact with soil. Through this technological intervention, clay is no longer just soil; it becomes an object that is transformed, shaped, and remolded according to the artist's vision. This transformation raises important questions about the commodification of soil and the consequences of turning something sacred into a utilitarian object.
The act of transforming land into art thus highlights the contradictions inherent in the relationship between land and ideology. On the one hand, soil is often seen as an instrument of cultural purity, while on the other hand, the act of creating art from soil involves imposing new forms, ideas, and meanings onto the material. Beyond cultural and ideological implications, these works are also concerned with the ecological aspects of soil and land. Soil is not just a symbol; it is a living, breathing entity that supports a wide range of biodiversity. The act of transforming land into art raises important questions about the ecological implications of such practices.
**
We can now consider Ahmet Rüstem and Hakan Sorar's exploration of cultural heritage and symbolism through tombstones. The duo invites viewers to reflect on the complex interplay of form, meaning, history, sociology, and anthropology in these symbolic monuments by reimagining these tombstones in a contemporary context. Including gendered symbols such as birds, buckets, and water for the female versions of these stones and weapons for the male versions adds another layer of meaning, connecting these sculptures to broader debates about gender roles, power, and identity.
The artists have also produced a series of digitally printed photographs exploring ancient artistic practices through artificial intelligence. For example, a particularly evocative image in this series depicts hands giving and receiving flowers, a gesture rich in symbolic meaning. These hands involve a simple yet profound action that resonates with themes of creation, exchange, and the passing of tradition. By integrating the mosaic art form into this gesture through artificial intelligence, the artists create a layered narrative that speaks to the intersections of past and present, tradition and innovation, and human connection in the digital age.
The instant photography technique popularised by Polaroid is known for enabling the instant development of photographs without needing a darkroom or processing laboratory. Ahmet Rüstem and Hakan Sorar realized the images they developed using artificial intelligence, this time with Polaroid printing. In essence, after obtaining an actual image instantly, the classic Polaroid camera uses a self-developing film, which means that the image appears within minutes after the photo is taken. However, the artists' combination of this technique with the use of Artificial Intelligence contains many layers that contain the magical "ambiguity" of art. Just as Artificial Intelligence develops based on user guidance, Polaroid printing contributes to production. On the one hand, Polaroid printing proposes its aesthetics, but it is essential to remember that the final output depends on the quality of the film. Thus, we do not know the print output's clarity, but we can predict it.
Ahmet Rüstem's and Hakan Sorar's works draw on a rich tapestry of themes that resonate deeply with their historical, cultural, and symbolic meanings. These include still lifes, vanitas, floral forms, scissors, and the transformation of the body, motifs that frequently appear in fairy tales and other forms of cultural storytelling. These motifs offer a rich field of exploration from historical, art historical, cultural, sociological, and anthropological perspectives. Based on these themes, the artists establish a dialogue between the past and the present and use contemporary techniques to reinterpret age-old symbols and narratives.
Their work invites viewers to reflect on how these motifs have been used to express fundamental human concerns - life and death, beauty and decay, identity and transformation. In doing so, Ahmet Rüstem and Hakan Sorar not only refer to the traditions of still life and vanitas but also push the boundaries of these genres, creating new meanings and interpretive possibilities in contemporary art. By addressing these themes, the artists remind us of the enduring power of symbols and the potential of art to shape and reflect the human experience. For example, the artists focus on the changes in the stained glass patterns in the gallery structure and building architecture during the day, and by including the viewer in the interactive light installation, they also open a space for the transformation of light, movement, and permission.
Ahmet Rüstem and Hakan Sorar are at the forefront of a contemporary art direction that combines the ancient with the modern by using digital technologies to reinterpret and revive archaeological forms and motifs. Their exhibition encompasses a variety of media, such as three-dimensional prints and digital photographs, and presents an engaging dialogue between the past and the present. By intertwining archaeology and digital art, the artists explore themes of cultural heritage, identity, and transformation, creating works that resonate deeply on both aesthetic and intellectual levels.
By using artificial intelligence and 3D printing to create works that refer to ancient mosaics, tombstones, and other archaeological artifacts, Ahmet Rüstem and Hakan Sorar position themselves in the long line of artists seeking to bridge the gap between past and present. However, their use of digital tools adds a new dimension to this practice, allowing them to transform and reimagine these forms in previously impossible ways. The artists focus on fluidity and transformations, inspired by examples of what were once everyday objects that have now changed their identity and become archaeological objects. Thus, we witness the transformation of thoughts into words and words into texts, sound, 3D models, videos, and images with Artificial Intelligence tools.
[1] Assoc. Prof. Dr. (Altınbaş University). Art Historian & Chief Curator of Vision Art Platform.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------Bir Varış Bir Yokuş
"Bir Varış Bir Yokuş" sergisi, ölümün ve kalıcılığın ekseninde iz bırakma süreçlerini sorgulayan bir sanat anlatısı sunuyor. Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar olarak, bu sergide varoluşun en derin sorularını, geçmişin sessiz tanıkları olan mezar taşları ve geleceğin belirsizliği üzerinden yeniden ele alıyoruz. Sergide, iz bırakmanın hem fiziksel hem de dijital dünyadaki karşılıklarını araştırarak, insana ve zamana dair kalıcılık arayışımızı anlatıyoruz.
Serginin çıkış noktası, önceki sergilerimizde olduğu gibi, Anadolu’nun derin kültürel mirası oldu. Tunceli, Çorum, Çankırı, İstanbul ve Edirne’de gezdiğimiz mezarlıklarda yer alan mezar taşlarının sessiz ama güçlü anlatıları, bizim için bir başlangıçtı. Özellikle koç biçimli mezar taşları, geçmişin insanlarına dair kimlik, anı ve kaybolma süreçlerini barındırıyordu. Varlıkla yokluk arasındaki ince çizgide duran bu izler, bize hem kalıcılığı hem de unutulmaya karşı verilen savaşı hatırlattı. Bu taşların bıraktığı izlerden ilhamla, geçmişle bugünün, fizikselle dijitalin kesiştiği bir dünyada katmanları yeniden yorumladık.
Sergide, Uruk mozaikleri ve boncuk işçiliği gibi binlerce yıllık tekniklerden esinlenerek, yapay zeka araçlarının üretim gücünü bir araya getirdik. Mozaiklerin ve boncukların simgesel anlatım dili, geçmişin izlerini bugüne taşırken, dijital teknolojinin sunduğu sonsuz olanaklarla yeniden şekillendi. 3D kil baskı paneller, mekân haritalandırma, hologram ve 3B baskı teknolojileriyle fiziksel dünyaya ait unsurları yeni biçimlere sokarken, zanaatkarların atölyelerinde elde ettiğimiz deneyimler, geleneksel el işçiliğinin zamana nasıl direndiğini ve bu dirençle nasıl evrildiğini gösterdi.
Bu sergide özellikle polaroid film kullanımına yöneldik. Polaroid film, anın dokusunu yakalayarak onu kalıcı bir nesneye dönüştürmenin bir metaforu haline geldi. David Hockney ve Şahin Kaygun gibi sanatçıların denemelerinden ilhamla, yapay zeka tarafından üretilen imgeleri polaroid printerlarla fiziksel dünyaya taşımayı hedefledik. Bu yöntem, dijital çağın hızla akan imgeleri ile fiziksel dünyanın kalıcılığı arasındaki ilişkiyi daha derin bir düzlemde keşfetmemize olanak sağladı. Her film, anı yakalayarak somutlaştırıyor ve dijital dünyanın geçici doğasına bir direnç gösteriyordu.
"Bir Varış Bir Yokuş" sergisi, varlık ve yokluk, pozitif ve negatif gibi ikilikleri aşarak iz bırakma, hatırlanma ve silinme süreçlerine dair bir yolculuk sunuyor. İllüzyon, artırılmış gerçeklik ve yapay zeka gibi tekniklerle akışkan ve zamansız bir anlatı dili geliştirdik. Eserler, hem fiziksellikten soyutlanıp birer imgeye dönüşürken hem de mekâna işlenerek iz bırakma ve silinme arasındaki ince dengeyi anlatıyor. Dijital imgeler, polaroid baskılarla ölümsüzleşirken; 3D baskı ve geleneksel zanaatların kesiştiği her yeni form, iz bırakmanın modern ve tarihsel süreçlerini harmanlıyor. Görsellere eklenen artırılmış gerçeklik metinleri ve animasyonlar, görünen ve görünmeyen, aktarılan ve aktarılmayan arasında bir bağ kurmaya çalışıyor.
"Bir Varış Bir Yokuş", geçmişle bugünün, dijitalle fizikselin ve anıyla sonsuzun iç içe geçtiği bir sergi. Bu sergi, iz bırakma arayışımızı, zamanın döngüselliği içinde yeniden anlamlandırıyor ve izleyiciyi varoluşun izlerinin peşine düşmeye davet ediyor. Sergi, mezar yapılarının, lahitlerin, mezar taşlarının hikaye anlatım biçimlerine odaklanırken tüm süreci yapay zeka ile oluşturuyor.
Zamanın ve mekânın sınırlarını zorlayan bu süreç, geçmişin hikayeleriyle bugünün teknolojilerini bir araya getirerek yeni bir anlatı oluşturma çabamızın bir ürünü olarak karşınıza çıkıyor. Bu sergiye katkı sağlayan tüm dostlarımıza ve yol arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. Özellikle Artun İmamoğlu’nun dijital ustalığının dokunduğu birçok yüzey sergiyi başka bir noktaya taşıdı. 3D kil baskı konusunda bizleri yalnız bırakmayan ve laboratuvarlarının kapısını bize her zaman açan İnana Abdelli ve Kesra Mansuri’ye de ayrıca teşekkür ederiz. Ömer Kaan Sümer, Cansu Sönmez, Sinem Erşan, Aylin Alpüstün, Emrah Tunaboylu, Doğukan Güngör’e süreçteki ve sergideki tüm katkıları için çok teşekkür ederiz.
Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar / Tarlabaşı 2024
A Journey, A Slope
“A Journey, A Slope” exhibition offers an artistic narrative that questions the processes of leaving traces, centered on death and permanence. As Ahmet Rüstem Ekici and Hakan Sorar, we revisit the deepest questions of existence, reinterpreting ancient tombstones—the silent witnesses of the past—and the uncertainty of the future. In this exhibition, we explore the ways in which traces are left in both the physical and digital worlds, presenting our search for human and temporal permanence.
The starting point of this exhibition, as with all of our projects, was the rich cultural heritage of Anatolia. In the cemeteries we visited in Tunceli, Çorum, Çankırı, Istanbul, and Edirne, the silent yet powerful narratives conveyed through tombstones marked the beginning of our journey. Especially the ram-shaped gravestones encapsulated identity, memory, and the processes of disappearance of the past inhabitants. These stones, standing on the fine line between existence and non-existence, reminded us of both the struggle for permanence and the inevitability of being forgotten. Inspired by the traces left by these stones, we sought to reinterpret the layers where the past and present, the physical and digital, intersect.
In the exhibition, we combined the production power of artificial intelligence tools with millennia-old techniques, such as Uruk mosaics and beadwork. The symbolic language of mosaics and beadwork, which carries the traces of the past into the present, was reshaped with the endless possibilities provided by digital technology. Through the use of 3D clay printing panels, spatial mapping, holograms, and 3D printing technologies, we transformed elements from the physical world into new forms. The experiences we gained in the workshops of master artisans demonstrated how traditional craftsmanship resists time and evolves through this resistance.
In this exhibition, we specifically turned to polaroid film as a medium. Polaroid film became a metaphor for capturing the texture of a moment and turning it into a permanent object. Inspired by the experimental works of renowned artists like David Hockney and Şahin Kaygun, we aimed to bring the images produced by artificial intelligence into the physical world by printing them with polaroid printers. This method allowed us to explore the relationship between the fleeting nature of digital images and the permanence of the physical world on a deeper level. Each film both captures and solidifies the moment, offering resistance to the transient nature of the digital world.
“A Journey, A Slope” offers a journey into the processes of leaving traces, remembrance, and erasure, surpassing dualities such as existence and non-existence, positive and negative. Using techniques like illusion, augmented reality, and artificial intelligence, we developed a fluid and timeless narrative language. The works, while abstracting from physicality into pure images, were also inscribed into the space, illustrating the delicate balance between leaving traces and erasure. Digital images were immortalized through polaroid prints; meanwhile, the intersection of 3D printing and traditional craftsmanship revealed the modern and historical processes of leaving traces. The addition of augmented reality texts and animations to the visuals aimed to bridge the gap between the seen and unseen, the transmitted and the untransmitted.
“A Journey, A Slope” is an exhibition where the past and present, the digital and the physical, the transient and the eternal, intertwine. This exhibition redefines our quest for leaving traces within the cyclical nature of time, inviting the audience to follow the marks left by existence.
This process, which pushes the boundaries of time and space, emerges as the result of our efforts to create a new narrative by bringing together the stories of the past with the technologies of the present. We thank all our friends and fellow travelers who contributed to this exhibition. Special thanks to Artun İmamoğlu, whose digital mastery elevated the exhibition to another level, and to İnana Abdelli and Kesra Mansuri, who always welcomed us into their 3D clay printing laboratories. We are also deeply grateful to Ömer Kaan Sümer, Cansu Sönmez, Sinem Erşan, Aylin Alpüstün, Emrah Tunaboylu, and Doğukan Güngör for their invaluable support throughout the process and in the exhibition.
Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar / Tarlabaşı 2024
Yorumlar
Yorum Gönder